9 Temmuz 2021 Cuma

İNSAN KALBİYLE KONUŞUR MU ?

 

Ben kalbiyle konuşanlardanım, aslında kalbim, aklım yeri geldiğinde gözüm ve dilim dahi olaya karışıyor, genelde aşk ve sevgi gibi konularda...

Kalbimin şöyle bir sıkıntısı var, gidiyor olmayacak insanlara kendini kaptırıyor, ya yaş olarak küçük veya büyük birine yada kesin olmayacak birini buluyor bir şekilde. Aslında kalbimin sevgisine karşılık verecek olan kişi, bilmiyorum kim kalbime  girecekse, önce onu oradan çıkarıp tozunu alması lazım, örümcek ağı bağlamıştır kesin, boş kullana kullana, kullanılmayan bir eve yıllar sonra girilmesi gibi.
Kalbime kızıyorum bazen, ne bazeni devamlı kızıyorum, niye o kişiye gönlünü kaptırdın diye, kalbimde diyor ki, bana ne kızıyorsun, git konuş, belki kabul eder, karşılık verir aşkına, ama aklım nedense, yok diyor, dilim lal oluyor, Başka zaman çar, çar konuşan dilim, bazen sivri dile dönüşen dilim, onun karşısında tutuluyor. Hadi beni mahçup etme konuş desende, nafile gıkı çıkmıyor. Bazen birleşip gözümü suçladıklarıda oluyor, görmeseydi, bakmasaydı, farklı gözle desede gözde cevap veriyor kendince, ben görmesemde, kimi sese, kimi gösterilen ilgiye kendini kaptırıyor, deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
Çok saçma belki ama bir filim izlersin, komedi, dram, aksiyon, konu farketmez, yada yolda gördüğün bir tabeladaki onun ismi, yada onun isminin söylendiği herhangi bir yerde hemen aklına, kalbine düşüyor.
Mesala Annesi çocuğuna, Zehra içeri gir diyor, yada bir dükkan tabelasında, Dilek market, Tuğba kuruyemiş yazar, çiçekçide gördüğün, Papatya, Gül, Fidan, Menekşe, ne gördüysen onun ismini anımsatan, hatta ve hatta lastiklere Hava basılır, yazısındaki, Hava yazısını bile eğer kişinin adı ise aklına geliyor.
Bir şarkıda Nur yüzlüm, bir replikte, Güneş gibisin gibi, sadece kalbindeki kişinin ismini görmen veya duyman yetiyor. Bahane bulup onunla ilgili hayaller kurmak için... Bu arada burda örneklerde hep farklı isimler belirttim bu yazıyı yazarken. Kalbim dedi onun ismini de yaz ama aklım izin vermedi. O yüzden burada farklı isimler kullandım. Kalp öyle birşey ki, yeter ki, sevsin, işine aklına sır ermiyor. Geçen bir filim izledim, orada erkek ölmek üzere ve son nefesini vermeden milyonlara sevdiğini kişiyi söylüyor, seni çok seviyorum diyor ve ölüyor, klasik filim repliği işte, şöyle bir düşündüm, ben olsam onun yerinde, ne yapardım dedim, ordan kalbim bir hışımla zıpladı, söyle, söyle ama aklım dedi ki, söyleme, sen zaten öleceksin, onun bir hayatı olacak, hayat ona devam edecek, vicdan azabı çekmez ama ileride başına kakış olmasın kızın  yada onu gören, farklı gözle bakmasın, boş ver deyip, son anda bile onu düşünüp söylemezdim. Bana soruyorlar sevgilin varmı? Bende diyorum ki, ben boşum ama kalbimi gösterip burası dolu diyorum. Sanki aldatacakmış gibi hissediyorum, eğer başka biriyle birlikte olursam. O yüzden insan kalbiyle konuşurmu demeyin, insan kalbiyle konuşur, bir şey verirken eli titrer, Amman titreme, beni rezil etme der. Onun karşısındayken veya onu düşünürken insan tüm benliğiyle bir toplantı yapıyor ister istemez...

9 Mayıs 2021 Pazar

ANNEMSİZ ANNELER GÜNÜ




Annemsiz geçen bir Anneler Günü daha geldi. İçimdeki boşluğu anlatmaya kelimeler, sözler yetmez. Allah'ın her günü, Annem, aklımda, kalbimde ama bugün daha farklı bir üzülüyorum. Aslında bu üzüntü duygusunun yoğunlaşmasını, önceden başlayan, Anneler Günü reklamları, haberleri, hediye önerileri derken, Anneler Gününün gelmesiyle, herkesin Annesine hediye alması, beraber fotoğraf çekilip paylaşması, ya insan bir fotoğraf karesini kıskanır mı? Kıskanıyor işte. Belki Annem yanımda olsaydı, bende çekilip paylaşacaktım ama bu konuda sözde empati yapabiliyorum sadece, duygularıma mani olamıyorum. Sekiz yıldır, her Anneler Gününde, hiç değilse Annemin Mezarına gidebiliyordum, bu dokuzuncu yıl öyle bir yıl oldu ki. Yasaklar bana bin kat zor geldi. Mezarının başına dahi gidememek, özellikle böyle bir günde, oturup çocuk gibi ağlayasım var. Annesizlik; yaşın kaç olursa olsun, insanın içini acıtan bir eksiklik. Belkide sadece Annesi olmayanların, beni anlayabileceği bir duygudur bilemiyorum. Bir kere Annenizi kaybettiniz mi, artık bambaşka bir hayatı yaşamaya başlıyorsunuz. Tüm hayatınız, düzeniniz, hatta en basiti, yattığınız yer, yemeniz, içmeniz, aklınıza daha önce gelen, o önemsiz gibi gördüğünüz bir çok özelliğiniz değişiyor, kendimden biliyorum. Yine mutlu olursunuz, yada mutluymuş gibi gözükürsünüz, o ayrı, yine yaşamaya devam edersiniz ama, Annesizliğin verdiği o eksiklik duygusu asla geçmez. Bugün Anneler Günü, o Annesiz geçen bir günün daha eksiliğini hissettiğim günlerden biri daha geldi. Bugün Annem, yanımda olamasada, bugün ben Annemin yanında olamasamda, aklımda, kalbimde, dualarımda hep Annemle, mekanın cennet olsun, benim güzel Annem. Anneler Günün Kutlu Olsun.


 

21 Nisan 2021 Çarşamba

Ali Baba ve Kırk Haramiler Değiştirilmiş Hikayesi 3. Son Bölüm


Eskiden dizilerde daha önceki bölümlerden kesitler veriyorlardı hatırlatma olarak ama ben size, ilk, iki bölümü anlatmayacağım. Kalan yerden devam edeceğim.

Altınların olmadığını gören haramiler, gözünü bağlayıp gönderdikleri adamlarından konum gelmesini bekliyorlardı mağarada, gözü kapalı harami, kasım' ın evini bulup arkadaşlarına konum atıp arkadaşlarının yanına geri dönmüş, ama harami, şu anki konumu gönder yerine, mevcut konumu paylaşmış, konum tekrar mağarayı göstermiş. Baş harami buna çok sinirlenmiş, tekrar gözünü bağlayıp, bu sefer peşinden kendisi gitmiş. Kasım ve Ali Babanın evinin önüne gelmiş, etrafta araştırma yapmış, Kasım zengin olmasına rağmen, her iftar bedava diye oruç tutmadığı halde, iftar çadırına yemeğe gittiğini öğrenmiş. Bunu duyan baş harami, haramilerini küplere yerleştirip, filtre dağıtacam diye, küpleri iftar çadırlarının etrafına yerleştirmiş. İftar topu patlayınca çıkın diye talimat ve mesajla bildirim yapmış. Bu konuşmaya şahit olan Ali Babanın oğlu, izlediği filimlerden etkilenip, benim adım Ali Babanın oğlu, ben bu oyunu bozarım demiş...

Bu arada Ali Babada, evdekilere iftar için hazırlıklarının bitirmelerini söyleyip, iftar çadırının yolunu tutmaya başlamış. Ali Baba, Kasım, Haramilerin başı, yan yana oturmuşlar. İftar saatini bekliyorlarmış, Oradaki ihtiyarlardan biri, iftar saatine kadar sohbet konusu açmış ve bu sohbetten üçüde etkilenmiş, bu arada Ali Babanın oğlu, telefonundan, iftar topu sesi uygulaması indirip, erkenden küplerin yanında sesi açıp, sesi haramilerin duymasını sağlamış, top sesini duyan haramiler, küplerden çıkıp, iftar çadırının etrafını sarmışlar. Ama bir sorun vardı, top sesini duyan, tek haramiler değildi, çadırdakilerde duymuşlardı, top sesini duyan, erkenden orucu açmaya başlamış, ihtiyar durun daha var diye seslenmesine rağmen, çoğu insan erkenden açmıştı oruçlarını. Buna herkes çok sinirlendi, kim yaptı bunu deyip kaleyana geldiler, Ali Babanın oğlu, Haramileri gösterip, işte bunlar yaptı deyip, halkı haramilerin üstüne sürdü, haramiler ordan kaçmak zorunda kaldı. Baş harami, Ali Baba ve Kasım, ihtiyarın sohbetinden etkilendikleri için, baş harami artık haram iş yok demiş töbe etmiş. Ali baba ve Kasım aldıkları altınları ne yapalım derken, çadırdaki ihtiyar, siz bana verin ben hallederim demiş ve Kasım' dan tüm altınları alıp, geri kalan ömrünü, son nefesine kadar, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamış. Benim yazdığım son böyle, sizin gönlünüzden nasıl son geçiyorsa o şekilde olsun. The end, Yani, Son....

Ali Baba ve Kırk Haramiler Değiştirilmiş Hikaye 2. Bölüm





Ali Baba Kırk Haramilerin gittiğini görünce, mağaranın önüne gelip " Açıl Susam Açıl " demiş. Mağara Ali Babadan Hes Kodunu istemiş, Ali Baba Hes Kodunu söyledikten sonra, mağaranın kapısı açılmış, tam içeri girecekken, abisi Kasım, Ali Baba' yı görüp yanına gelmiş. Birde ne görsün, içeri altın dolu, hemen ordan Ali Babayı konuşturmadan, eşin seni yemeğe çağrıyor deyip göndermiş, Ali Baba arkasına bakarak giderken, abime kırk haramilerin mağarası olduğunu söylemeyi unuttum diye içinden geçirmiş, uzaklaşırken Kırk haramilerin sesini duyup saklanmış.

Kırk Haramiler mağaranın önüne gelip, " Açıl Susam Açıl " diye seslenmişler, mağara Hes Kodu sormuş yine, risksiz olmalarına rağmen, mağaranın kapısı açılmamış, Kırk Haramilerin hepsi tek, tek denemişler ama nafile yine açılmamış, çok kullanıcı girmesinden dolayı, mağara güvenlik uygulaması olan " ben robot değilim " uygulaması belirmiş, Haramiler şaşırmış, kendi aralarında, neden böyle oldu, hes kodunuda doğru söyledik, diye konuşurlarken, içlerinden biri, kesin içeride başka biri var adım kadar eminim demiş.

Haramiler kapıyı açıp içeri girdiklerinde, Kasım altınları çuvallara doldurmuş, kapının ağzına yığmış, elinde çuval olan yabancı biri var mağarada, hemen polis, help diye bağırmışlar ama alarm taktırmadıkları içinde içten içe pişman olmuşlar. Bu arada dışarıdaki tahmini tutan harami, ben demiştim deyip böbürlenmeye başlamış, onu kıskanan diğer harami, her şeyi sen biliyon zaten, yav he he deyip kıskandığını belli etmiş. Sonra diğer haramiler, etrafını çevirmişler, Haramilerin başı, adın ne senin demiş, Kekeleyerek ben  Kasım demiş, Ali Babanın abisi, Haramiler bunun üzerine hep bir ağızdan, asmak lazım, kesmek lazım, kasım'ı, kasım 'ı kesmek lazım diye bağırmaya başlamışlar. Tam Kasım'ın kelleyi kesecelerken, Kasım hapşurmuş, o an hepsi panik olmuş, covit olabilir diye düşünüp, Kasım' ı bırakıp mağaradan aşı vurulmaya gitmişler. Bunu fırsat bilen Kasım, altınları alıp ordan kaçmış.

Aşı vurulup gelen haramiler, bakıyorlar ki, mağara boş,hemen birinin gözünü bağlayıp, arkasından gönderip, mevcut konum atmasını söylediler...

2. Bölüm Sonu....

20 Nisan 2021 Salı

Ali Baba ve Kırk Haramiler Değiştirilmiş Hikayesin1. Bölüm


 Hepinizin bildiği yada duyduğu "Ali Baba ve Kırk Haramileri birde benden dinleyin...

Ali Baba bir gün, sosyal medyadan bulduğu, ikinci el kazan için, başka bir köye gidiyordu. Aslında abisi Kasım' da büyük bir kazan vardı ama yengesi devamlı bunlar kazanı istedikçe, altına, macundu, sakızdı, yapıştırıp durduğu için, kendisine hanımının baskı ile az kullanılmış, bir kazan almaya gidiyordu.

Sonra tepenin ardında kalabalık bir gurup sesi duydu, herhalde eylem var diye düşünürken, seslere kulak misafiri oldu, şaka, şaka resmen dinledi. Kırk Haramiler sohbet ediyorlardı, ellerinde çuval, çuval altınlar vardı. İçlerinden biri, abi bu kadar altını ne yapacağız, altın düşecek diyorlar, bitcoinmi çalsak derken, Haramilerin başı, oğlum sabah, sabah germeyin beni deyip susturdu.

Kırk haramiler mağaralarına geldi, ellerindeki altınları bırakmak için, Kırk Haramilerin başı, seslendi " Açıl Susam Açıl " diye ama mağara açılmadı, tekrar seslendi, " Açıl Susam Açıl " mağara güncellemeye geçmişti. Ardından mağaradan ses geldi, " Lütfen Hes Kodunu giriniz " diye bir uyarı sesi geldi, haramiler o ne diye kendi içlerinde mırıldanırken, içlerinden biri, gündemi takip ettiği için hemen cevap verdi, merak etmeyin, çok kolay alınıyor deyip, kendi Hes Kodunu söyledi ama bir sorun vardı,riskli durumdaydı ve mağara açılmadı, içerde o kadar altın var ne olacak şimdi diye sesler yükselmeye başladı.

Ali Baba bunun üzerine kendi Hes Koduna baktı durumu risksizdi. Kırk Haramilerin başı, hadi gidelim, hem test yaptıralım, hemde Hes Kodu alalım deyip, sosyal mesafeye uyarak şarkılarını söylerek ( Kırk haramiler, kırk haramiler asmak, kesmek kelle uçurmak...) ordan uzaklaştılar. Ali Baba' nın gözleri ışıl, ışıl oldu ve onların ordan uzaklaşmasını bekledi...

1. Bölüm Sonu

18 Şubat 2021 Perşembe

19.02.2012 - 19.02.2021 ANNEMSİZ GEÇEN TAM 9 YIL :(

Zamanı gördüğünüzde, size yıllar geçmiş üstünden gibi gelse de, ben halen o yıllardayım ve her yıl takvim yaprakları on dokuz şubatı gösterdiğinde, ben Annemsiz geçen bir yıl daha deyip, o yılı yaşamış saymıyorum. Daha önceleri böyle sorunlarım, problemlerim yoktu, Annemin yokluğuyla başladı...

Eski fotoğraflara baktım bugün, çocukluk dönemimdeki fotoğraflara, şöyle bir düşündüm, sokakta oynardım, bisiklete biner düşerdim, kavga eder, dayak yer, dayak atıp kaçardım, kimi zaman, kafam kanardı, her ne durumda olursam oluyum, Anne diye ağlayarak yanına kaçardım, kızışı, gülüşü, konuşması halen gözümün önünde, sesi halen kulağımda, ben Annem' e düşkün bir çocuktum, ana kuzusu tabiri var ya aynen öyle. Çocukluğumdan tut, gençliğimde, yaşım kaç olursa olsun, tam bir Anneciydim...

Aslında insanlara bakarsınız, benim dediğimi anlayacaksınız, yaşı kaç olursa olsun, herhangi bir olayda, eline iğnede batsa, herhangi bir acıya düştüğünde, aklındaki, ağzından çıkan ilk cümle Annesidir. Anne diye seslenir. Ben onu şuna yorumluyorum, insanların, kalbinin merhamet tarafı, iyilik tarafının ağır basması, Anne sevgisindendir...

Annem kansere yakalandığında, ilk bana söyledi ve ben aslında o gün, bugünleri yaşayacağımı tahmin etmemiştim, aklımın ucundan dahi geçmemişti, doktorlara danıştım, konuştum, bana her şey belli bir süre sonra bugünleri atlatacağız gibi gelmişti, dediler ameliyat olması gerekiyor, derken onu ameliyata, kemoterapiye, ışına, hep ben ikna ettim. O istemedi bunları, derken duymak istemediğim sözleri duymaya başladım doktorlardan, çünkü doktorlar artık umut yok demeye başladılar. Hatta hissetmişti galiba Annem, hastanede yatmak istemiyordu, oğlum eve götürün beni, ölürsem de, evimde ölüyüm demeye başladı, hastanede yatmak istemiyordu. Bilemedim ben, bir umut yaşar belki dedim, hatta doktorlara güvenen ben, bir ara doktorlar ne bilsin ki dedim, eve çıkardım ama belli bir süre sonra geri yatırdım hastaneye, bilmiyordum o günün bizim için son olacağını, hastanede yatmayı sevmiyordu ama yine kendimizi bir hastane odasında bulduk, elleri avucumun içinde, soğuya, soğuya gitti, gözlerimin önünde, hiç bir şey yapamadım, bir hastane odasında bırakıp gitti...

İnsan Annesinin ölmesini hiç ister mi? İnsan kabullenebilir mi? Annesinin ölmesini, ne vardı Annemi dinleseydim, hastaneye yatmak istemediğinde, tamam yatma deseydim, bu yüzden sevmiyorum hastaneleri...

Annemsiz geçen dokuz yıl, bu süre zarfında, İnsan en kolay kendini kandırıyor, sorduklarında, unuttum der, unutamaz, düşünmüyorum der, düşünür, acımıyor der, acır, hatta her aklına geldiğinde, düşündüğün de, her Anne sözünü duyduğunda, her türlü acıtır. Diyorlar ki, zaman her şeyin ilacı, bence zaman her şeyin ilacı değil katili, bunu bir mezara çiçek diktiğinde daha çok anlıyorsun...

Anne seni çok özledim, Anne diye seslenmeyi o kadar çok özledim ki, anlatmaya kelimeler, sözler yetmez, mekanın cennet olsun, benim güzel ANNEM....


31 Aralık 2020 Perşembe

YIL 2020 ANNEM' LE YILIN SON SELFİSİ ( ÖZ ÇEKİMİ)



YIL 2020 ANNEM' LE YILIN SON SELFİSİ

Bir yıl daha bitiyor, yılın bu son gününde her yıl olduğu gibi, her zaman aklımda, kalbimde olan Annem' le bitirmek istiyorum, her zaman ki gibi...

Bugün Annem' in yanında gittim ve Annemsiz geçen bir yıl daha bitiyor, dedim kendi, kendime. Şimdi herkes akşam yılbaşı kutlayacak, resimler çekilecek bunlar paylaşılacak. Bende isterdim, bugün güzel geçsin, akşam ailece eğlenelim, okey, tombala oynayalım, çayımızı demleyip, mısırımızı patlatıp, televizyon karşısında birlikte bir yılı daha geride bıraktık deyip, yeni yıl için güzel dileklerimizi dileyelim isterdim. Okey deyince aklıma geldi ve ufak bir tebessüm edesim geldi. Annem biz okey oynarken, hazırladığı yiyecek ve içeçekleri getirir bizi izlerdi. Ardından dedi ki! Bu iş böyle olmaz, bende öğrenecem dedi, siz oynuyorsunuz, hizmeti ben yapıyorum dedi, birazda siz yapın hizmeti ben oynayım dedi ve ardından, okey oynamayı öğrendi,  her yılbaşı mutfağa okey oymaya gittiğimizde, Annem ıstakayı almış bir köşede oturuyor, diğer üç kişi kim olur farketmez ama artık okeyde dördüncü hep Annem olmaya başlamıştı. Tabi ki, çaydı, kahveydi hizmetler bize kalmıştı. Aslında özlüyorum, o günleri, keşke olsaydıda, anılara güzel bir gün daha eklemiş olurdum.

Bu yıl aslında bir çok hayaller kurmuştum,daha önceki yıllar gibi, bunları Annem biliyor, ama her zaman ki gibi yine kalbimi olmayacak  kişilere kaptırdığım  için gerçekleştiremedim. Sonra bu düşünceler yerini, şu şekilde düşüncelere bıraktı, aslında pandemiden dolayı, ilk başlarda  Annem' e kavuşma ihtimalim var gibi gelmişti, ardından zaman geçtikçe, bu ihtimalin şimdi olmamasını istedim. Ölümden korktuğumdan dolayı değil, böyle düşünmeyin, zerre korkmuyorum ama bu hastalıktan vefat edenlerin, defin işlemlerini gördükten ve bildikten sonra vazgeçtim, beni Annem' in yanına defin etmeye bilirler diye düşündüm.

Bugün akşam Annesi ile  çekilmiş bir çok resim göreceğim, internetteki paylaşımlarda, kıskanarakta olsa beğeneceğim, bende resim çekilip paylaşmak isterdim, bunu ilk düşündüğümde, selfi ( özçekim ) yeni çıktığında özenmiştim. Yıl 2014 ve Annem' le o zaman ilk selfimi ( öz çekimi) çekmiştim. Kendisi ile değil ama mezar taşı ile çekilmiştim. Bu yılda Annem' le birlikte 2020’nin son selfisini (öz çekimini) çekildim maalesef yine taşıyla. Gece on ikiden sonra Annemsiz geçeçek dokuzuncu yıla giriyorum. Benim ne çektiğimi, benim gibi kayıpları olanlar anlar.

Umarım sizin için bu yıl, kayıpsız ve eksiksiz bir şekilde geçireceğiniz, huzurlu bir yıl olur. O yüzden size şimdiden mutlu yıllar diliyorum....

10 Mayıs 2020 Pazar

ANNESİZ ANNELER GÜNÜ


Bugün özel bir gün, ANNELER GÜNÜ, sensiz geçirdiğim, dokuzuncu ANNELER GÜNÜ... Bugün aslında çabukça bitsin istiyorum. Annesi olanlar, aldığı hediyeyi verdi veya verecek, O anın hatırası kalsın diye fotoğraf çekilecek, birbirlerine sarılmalarını, sosyal medyadan paylaşacak, uzaktaysa telefonla konuşulacak, hiç değilse sesini duyacak...
Benim için koca bir hiç bugün desemde, bana bir anlam vermiyor desemde, kendi kendime, içimdeki fırtınaları, ağlamaklı duygulara mani olamıyorum...
Bundan sekiz sene önce, her 14 şubatta, Sevgililer Gününü yalnız geçirirdim... Şimdide yalnız geçiriyorum ama sonra bunun yanına, eklenmesini istemediğim,
10 Mayıs ANNELER GÜNÜ eklendi. Artık yalnız geçirdiğim yılda iki tane tarihim oldu...
ANNE, beni duyduğunu ve beni gördüğüne, o kadar çok inanmak istiyorum ki, diğer insanlar gibi, seni arayamasamda, mesaj atamasamda, hediye gönderemezsemde, bu ANNELER GÜNÜNDE, mezarının başına gelemesemde, şu an gözlerimi kapattım ve eski ANNELER GÜNÜ kutladığımız günlerimizi düşünüyorum, bugün kabrine gelemesemde, umarım duyuyor ve görüyorsundur. Tüm kalbimle söylüyorum.
ANNE ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN...

19 Şubat 2020 Çarşamba

ANNE BU ÖLÜR MÜ HİÇ, ANNE SONUÇTA, BİLMİYORUM AMA YANİ YİNE DE ANNE BU GİTMEMELİ DEĞİL Mİ ?

Bundan 8 yıl önce, hastanede ANNEM' in doktoru yanıma gelip, ANNE nizin  3 gün ömrü kaldığı dediği gün, şu soruyu sorup durdum kendi kendime...
" ANNE bu ölür mü hiç, ANNE sonuçta, bilmiyorum ama yani yine de, ANNE bu ölmemeli değil mi ? " 
Kader mi? Hayat mı? Bir sınav mı ? Bu yaşadığım bilmiyorum ama hangisiyse yaşadığım, çok ağır oldu, anlatmaya kelimeler, sözler yetmez...
8 Yıl önce bugün, gözümün nuru, biricik ANNEMİ toprağa verdik. Çok zor alışılmıyor, o kadar çok uğraştım ki, iyileşsin diye ama olmadı beceremedim. Ne acısı geçiyor, nede alışabiliyorum. Yaşım 38 oldu, nerde görürsem inanın farketmiyor, Televizyonda, yolda, otobüste, yer önemli değil, bir çoçuğun ANNESİNE yada bir ANNE' nin çocuğuna seslenişini duyduğumda yada öpmesini, sarılmasını gördüğümde, kıskanacağım aklımın ucundan geçmezdi. Dualarımda, kendimden çok dilimde hep ANNEM...
" İnsanın ANNESİ ölür mü hiç, ölmemeli, ANNE bu ANNEEEE " 
ANNEMİN hastalığından dolayı bu dünyada gülmeyi nasip etmedi ama Allah'ım diğer dünyasını cennet bahçesi eylesin....

29 Temmuz 2019 Pazartesi

ÖMRÜN YARISI


Yaş otuz beş yolun yarısı şiirini okuyanda vardır, duyanda. Benim yaşım otuz yedi oldu ama ben o yolun yarısını, ömrümü, otuz yaşında kaybettim...
Annem gittiğinde otuz yaşındaydım ve benim ömrümün yarısı o zaman Annemle birlikte toprağın altına girdi. Diğer yarısıda eğer otuzsa, yirmi üç senem kaldı tamamlamama. Belki hayat kalan süre sana çok deyip kısaltacak. Üzülürmüyüm, yok, neden üzülüyüm ki, diğer yarıma daha erken kavuşacağım...
Diğer yarısını yaşamaya çalıştığım ömrümün yedi yılı, sayısı gibi yedi bitirdi beni. İnsanın bir tarafının eksik olması, onunla bir şekilde yaşamak zorunda olması kadar zor ve acı bir şey yok...
Gönül isterdiki, yaş otuz beş şiirinin doğru olmağını, otuz yaşımda değil. Daha uzun zaman sonra demek isterdim. Yaş otuz beş yolun yarısı değil, mesala yetmiş, yüz demek isterdim. Sen yanlış yazmışsın demeyi otuzumda demek istemezdim...
Ben şiirin yanlış olduğunu erken yaşımda farkettim, umarım sizler daha uzun yıllar sonra, benim demek istediğim yaşlarda dersiniz....

20 Temmuz 2019 Cumartesi

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZIN HİKAYESİNİ BİRDE KURTTAN DİNLEYİN

Yıllardır anlatılan kırmızı başlıklı kız hikayesini birde kurdun ağzından dinleyin.
Sabah kalktım ve ormanda gezmeye çıktım, öğle oldu acıktım ama cepte bir kuruş yok, hava da çok sıcak, bir baktım elinde sepeti olan biri geliyor, hava sıcak üstünde pelerin var,kafasında kırmızı bir başlık, dedim kendi kendime bu havada bu ne ayak,sonra telefonu çaldı ve konuşmasına kulak misafiri oldum.
-Kırmızı başlıklı kız:Kanka Ananeme yemek yaptım götürüyorum.
Kankası: Sanamı kaldı, sen yaptıysan zaten, kadın fazla yaşamaz ( pis bir gülüş sesi)  işini çabuk bitir gel.
Sonra telefon kapandı. Dedim kendi kendime bu kız kadını öldürecek. Ananesini tanıyorum, çok iyi biri, hatta dedesi daha iyiydi ve beni çok severdi rahmetli hep yemek verirdi, kadında kocası öldükten sonra aklı gelip gidiyor yatakta devamlı yatan biri fazla ayağa kalkamaz, yediğim yemeklerin hatrına kadını kurtarıyım dedim ve ondan önce eve gittim ve ananeye durumu anlattım ve onu ordan götürecekken, kırmızı başlıklı kız beliri verdi, apar, topar ananeyi dolaba sakladım ve yerine ben geçtim...
Kırmızı başlıklı kız içeri girdi, anane, anane ben geldim, sana kendi ellerimle yemek hazırladım, bir havalı, bir havalı anlatamam, sanki dünyanın en iyi yemeğini yapmış gibi havalar, nimetle dalga geçilmez ama yemekte yemeğe benzese.
Kadın zehirlemesin diye, olmazsa mecburen ben yerim dedim.
Sonra yanıma geldi, Anane, anane senin gözlerin niye büyük.
Seni daha iyi görebilmek için dedim.
Ananene, anane senin kulakların niye bu kadar büyük.
Seni daha iyi duyabilmek için dedim.
Çocuk gibi soru sorup duruyor, içimden Allah bunun eşine sabır versin dedim, ne çok konuşuyor, yemeği bırakıp gitse dedim.
En son Anane, anane senin dişlerin neden bu kadar büyük demezmi.
Ulan dedim, seni bana sayıyla mı verdiler deyip kalktım yataktan. Hemen ananem nerde yedin değilmi onu diye iftira atmaya başladı. Kadın dolapta desem, yaptığı yemeği yedirip kadını öldürecek. Ben yine efendiliğimi bozmadım ve hanımefendi gidermisiniz burdan diye kibarca söyledim ama bastı yaygarayı..." İmdaaaat yardım edin kurt bana saldırıyor..."
Zaten ormandaki avcılar bahneye bakıyor, nerden geldiğini görmedim, zalım avcı evin içinde beliri verdi, dinleyip anlamadan bana ateş etmeye başladı, aklımda sepette, sepeti almaya çalıştım, o can havliyle ama avcı elimden alıp, kırmızı başlıklı kıza verdi. Sırf yaranmak için kırmızı başlıklı kıza beni harcamaya kalktı.
Anane dolaptan çıktı, dedim ben ananeye birşey yapmadım, isterseniz sorun anlatsın dedim ama kadının aklı yine gittiği için beni tanımadı, avcı silahı dayadı alnıma dedim öldüm ben, aklıma çocuklarım geldi, şansa silah tutukluk yaptı, bende camdan atlayıp ordan uzaklaştım, doğru eve gittim, çocuklar evde aç, yemek soruyorlar, onları gördüm ve sarıldım, onlara ben haram yemem, yedirmemde, sonraki günler duydum ki, kırmızı başlıklı kız, kendine göre sağda, solda bu hikayeyi farklı şekilde anlatmış, birde bu hikayeyi benden dinleyin, aklıma geldikçe o gün, gözümden yaşlar süzülüyor...

  •                   The end - Yani - Son

12 Mayıs 2019 Pazar

- ANNELER GÜNÜ -
Bugün 12 Mayıs Pazar, Annesi yanında olanlar için güzel bir gün ama Annesi yanında olmayanlar için özlemin bin kat daha arttığı günlerden biri ve hatırlanılan anılar akla geliyor, benim genelde her gün aklımda, kalbimde olduğu için Annem, bugün size Annemin yokluğunu hissettiğim durumlardan birini anlatacağım...
Bugün pazar Anneler Günü ama ben pazar deyince, gün değil, her pazara gittiğim gün aklıma gelen bir hikayem var o geliyor, hikayemde şöyle başlıyor ;
Annem bir akrabamızın yanında refakatçi olarak hastanede yanında kalıyor, Babam işte, bizde ablam, kardeşlerim evde tek kalıyoruz. Ben o zaman daha ortaokulda falanım, mahalleyede sebze, meyve satmaya traktörle satıcılar geliyor, Ben erkeğim ya, motoru durdurdum, domates alacağız, dedim abi 4 kilo domates verirmisin, motorcu dayı domatesleri poşete doldururken, bir ses geldi üst komşumuzdan;
- Motorcu bak çocukların Anneleri yok başlarında, çürüğü, çarığı doldurma düzgünlerinden doldur dedi.
- Motorcu tamam abla dedi ama ben 4 kilo istedim adam poşeti fazlasıyla doldurdu, ardından kasaya ayırdığı ezik olan domatesleride başka bir poşete doldurdu ve bunlarlada melemen falan yaparsınız çocuklar deyip poşetleri verdi...
Adam komşumuz Anneleri başlarında yok dediğinde, bizi öksüz, yetim sandığı için domatesleri bol, bol verdi...
Şimdi her pazara alışveriş yapmaya gittiğimde aklıma bu hikaye geliyor, çünkü her aldığım ürünün içinden mutlaka, çürük, çarık çıkıyor, diyemiyorum abi, benim Annem yok düzgünlerinden verin diyemiyorum, Annem olsaydı, önce o pazarı, dört dolanır, hem hesaplısını, hem sağlamını, seçmece olanını bulur ve en iyilerini seçer ve bize yedirirdi.
Anne sen yoksun ve ben her pazara gittiğimde,   pazarcılar mutlaka bir, iki ezik, büzük, çürük, çarık koyuyorlar, ben pazara gitmeyi beceremiyorum, sırf bu durumu yaşayacamı bilmeme rağmen gidiyorum, çünkü seninle pazara gittiğimiz günleri hatırlıyorum, ürünleri alıp eve geldiğimde, bozuk ürünleri gördüğümde, bu hikaye aklıma geliyor, keşke yanımda olsaydın da, bu çürük, çarık sadece, komşumuzun Motorcu dayıya söylediği söz olarak kalsaydı, ben gerçeklerini görmeseydim.
Anneciğim seninle o kadar çok anılar, hikayeler, güzel günlerimiz var ki, her olayda, her sözde mutlaka birini hatırlıyorum, bugün Anneler Günü, Anneler günün kutlu olsun. Benim canım güzel Annem....

15 Mart 2019 Cuma

ZEHİR BİLE PARAYLA MUTLULUK BEDAVA OLUR MU?

Zehir bile parayla, mutluluk bedava olurmu? Aslında bir duvar yazısı veyada araba arkası yazısı olarak görmüşsünüzdür bu sözü ama bence doğru söylenmiş bir söz.
Herhangi bir zehir almaya kalktığınızda, fare zehrinden tutunda, kendizi zehirlediğiniz sigara, aklınıza gelecek her zehir parasıyla...
Diyeceksiniz ki!  Bir kişi geldi yanınıza, ağzından sizi üzecek sözler çıktı ve o kişi gidince diyorsunuz ki, aha geldi ağzındaki, dilindeki zehri kustu gitti, budamı paralı, evet size saçma gelecek belki ama o sözde paralı, söyleyen kişi için parasız olabilir mi ? sanmıyorum, onada kesin bir maliyeti vardır ama sözü duyan kişi, o zehrin etkisinden kurtulmak için veya panzehiri için para harcayacak, her zehir parayla, yapmak için bile harcanıyor....
Mutluluk bedava olurmu?  Bence olmaz, Hiç bir mutluluk bedava değildir. Yine diyeceksiniz ki!  Ben sevgilimle beraberim mutluyum, eşim yanımda mutluyum, çocuklarımla, ailemle birlikte mutluyum diyorsunuz, hemde bedava diye aklınızdan geçebilir ama cebinizde paranız yoksa mutlu olamazsınız, Sağlığım yerinde mutluyum mu diyorsunuz, oda paralı, sağlıklı olmanız için, yeme, içme, giyinme, hepsi para, demek ki, buda paralı, huzurum yerinde mutluyum, paranız yoksa huzurunuzda yoktur zaten,  peki mutluluk nasıl bedava olacak, zengin olursam ,mutlu olurum mu diyorsun, zenginlikte parayla. Ölürsem bedavadan mutlu olurum diyorsanız da, ölmek bile parayla, hadi o kısmı es geçelim, diyorsan ki, arkadaş ben sevabıma güveniyorum :)))))  diyecek bir şey bulamıyorum....

  • Arkadaş " Zehir bile parayla, mutluluk bedava olur mu? " sözüne katılıyorum ve yazınca mutlu oluyorum, yazarken bedavadan gülüyüm diyorum ama bu yazıyı yazıp, paylaşmak bile parayla....

19 Şubat 2019 Salı

#ANNEMSİZ GEÇEN 7 YIL (19.02.2012)

ANNEMSİZ geçen bir yıl ve yine ANNE özlemi çekeceğim yılların sayısı hep artırıyor. Bugün 19 şubat ve 2012 yılından, 2019 yılına geldik ama kimilerine göre aradaki süre uzun olabilir, bana göre dün gibi geliyor, ben her şubat ayında gözlerim dolu, dolu, kalbimdeki boşluğu ve içimdeki acıyı daha çok hissediyorum.
Resimlere bakıyorum, aslında bakmama gerek yok, çünkü hepsi aklımda ve gözümü kapadığımda görüyorum, dönüyorum o günlere.
İlk ayrıldığımız gün hastane odasından tutunda, defnedilği gün hepsi, yıllar geçsede, evden ANNEMİN yanına giderken yollar değişti, mahallelerin şekli değişti, ANNEMİN toprağının üstündeki çiçeklerden tutunda, çevresi bile değişti, kimi zaman üstünü kar kapattı, kimi zamanda üstündeki çiçeklerin, şekli, adı değişti, benim bile şeklim değişti ama değişmeyen tek şey, benim ANNEMİ özlüyor olmam, yokluğunu ilk günkü gibi hissediyor, çektiğim acıyı tarif edemesemde size, ilk günkü gibi acı çekiyorum.
ANNEMİN yanına her gittiğimde, kışın o soğuklarda yanında üşümüyorum, hatırlıyorumda ANNEMLE çay içtiğimiz günleri, nerden bile bilirdim son çayımızı içtiğimizi, bana diyorlar ANNE, doktorlardan tutta, çevremdeki insanlar neden bu kadar çay tüketiyorsun diye, seninle içtiğim çayın tadını alamıyorum, o tat olmaz biliyorum ama seninle içtiğimiz son çayın tadını almak için gözlerim kapatıp öyle yudum alıyorum. ANNEMDEN kalan ne varsa saklıyorum, kiminde ismi yazıyor diye, kiminde ANNEMİN kokusu sinmiştir diye.
Bugün tam 7 yıl oldu, aslında bugünün bir anlamıda var, bugünden sonra ölsem bile umurumda değil artık, çünkü ANNEMİN yanına defnedilebilmem için 7 yıl geçmesi lazımmış, hiç değilse artık biliyorum öldüğümde ANNEMDEN uzaklaşmıyacağımı...
ANNE ben seni çok özledim, MEKANIN CENNET OLSUN...

24 Ekim 2018 Çarşamba

BUGÜN GÜNLERDEN NE BİLMİYORUM?

BUGÜN GÜNLERDEN NE BİLMİYORUM?
Bugün rüyamda ANNEMİ gördüm, hastaneye yatacağım diyordu, bende ne olur yatma diye yalvarıyordum ve ağlıyorum hıçkıra, hıçkıra...
Çünkü biliyordum ki, yattığında bir daha kalkamayacaktı. Bir hastane lafı, insanı bu kadarmı korkutur, o korkuyu anlatmaya kelimeler yetmez.
İnsanın korktuğunun başına gelmesi kadarda kötü bir şey olamaz. Kendimi ANNEMİN mezarınınn başında buluyorum ve içimi döküyorum, aklımda kalan sözlerim şöyle başlıyor. 
Bugün günlerden ne bilmiyorum, zaman o kadar boş geçiyor ki, saati bırak, saniye bile geçmiyor, halbuki taşında yazan tarih, altı yıl oldu desede, benim için zaman durdu...
ANNE bana neden neşeli olduğumu soruyorlar ve ardından bana hiç bir şeyin beni üzemeyeceğini söylüyorlar,  bu doğrumu ? Aslında bilmiyorlar ki...
           Ben bir kez üzüldüm.
          Ben bir kez ağladım. 
         Benim bir kez dünyam yıkıldı.
        Oda senin yokluğunda ANNEM.
Bu saatten sonra kim senin kadar üzebilir ? Kimse üzemez beni, senin beni üzdüğün kadar. Arada gülüyorum ANNEM, her gülüşümde bir göz yaşım, dökülecekmiş gibi gülüyorum. Bugün günlerden ne bilmiyorum ama yokluğun içimde bir acı, işte onu biliyorum ...



21 Ağustos 2018 Salı

#ANNEMSİZ BİR #BAYRAM DAHA


- #ANNEMSİZ BİR #BAYRAM DAHA -
Hergün uyandığımda aynı duyguları yaşıyorum ama bayram günleri, biraz daha ağır duygularla uyanıyorum. Annemin özlemi bayramlarda dahada çok yakıyor canımı. Bunu yaşayarak öğrendim maalesef. Annesiz geçen kaçıncı bayramım. Her bayram eski günler aklıma geliyor, sabah gözümü açar açmaz, bayram namazına gidiyordum, camiden gelince bayramlaşır, kahvaltı ederdik hep beraber, sonra hemen zaman hızlı geçsin isterdim, çünkü yaprak sarması tenceresinin başına geçmek için, kaç senedir o kadar güzel sarma yiyemedim. Ben o bayram günlerindeki sevincini unutamıyorum, o kimselerde bulamadığım kokusunu, o güzel ellerini, bize devamlı bişiler yedirme çabasını özledim. İçimde çok büyük acılar birikti. Şimdi gidiyoruz ev boş, camda kimse yok, mutfak boş, yattığı yatağı boş, kokusu yok, dolapta kıyafetleri yok, terliği duruyo, dolapların içinde ilaçları yok, iyi bayramlar dileyip, elini öpeceğim, oğlum sanada iyi bayramlar diyen annem yok. Koca ev bomboş geliyor, çünkü içinde annem yok.
Bayramlardan, anneler gününden nefret eder hale geldim, Annemsiz bir bayram daha geldi, yinede sen yanımdaymışsın gibi, sabah camiden eve gelince, bayramını kutlayacağım,
 " Anneciğim bayramın mübarek olsun "

23 Mayıs 2018 Çarşamba

OKURSUN DİYE YAZMIYORUM, DOKUNSUN DİYE YAZIYORUM

Zaman dilimi olarak pek hatırlamıyorum ama yıllardır yazıyorum, kimi zaman, söylediğin sözlerden skeç, şiir, söz, yazı yazdım, kimi zamanda kendi duygularımı, söylemek istediklerimi söylemek için yazdım, konuşmadım, çünkü sebepler çok olabilir, belkide kolayıma geldiği için yazdım, belkide anlatmak istediğim şeyleri okurda anlarsın diye yazdım.
Tabi bu bende alışkanlık haline geldi, kimi sevsem, kime kızsam, kimin için ne hissetsem yazar oldum ama yıllardır yinede aklıma geldikçe demeyim, çünkü aklımdan çıkmıyorsun, çıkarmak istesemde buna kalbim izin vermiyor, o yüzden bugünde senin için yazıyorum.
Gözlerimi kapadığımda, bir film izlerken, bir yerden geçerken, mutlaka seni bana hatırlatacak, iyi, kötü anılar canlanıyor ve aklımdan geçiriyorum seni ister istemez, gün içinde ne kadar kulağın çınlıyor bilmiyorum ama bunların çoğu bana ait, şu an sabah olmak üzere ve ben yine seni düşünüyorum, bazen diyorum bu kadar sevilmeyi hak ediyormu diye, bazende keşke daha önce tanısaymışım diyorum, çok canım sıkılırsada kendimi avutmak için, keşke hiç tanımasaydım dediğim oluyor arasıra, aslında beni sevmeni özlemedim, sevsen bırakmazdın, sadece seninle sabahlara kadar ettiğimiz sohbetleri özledim, sana ihtiyacım olduğu anlar oluyor çoğunlukla bir an herşeyi unutup yakıyım gemileri diyorum, senin tepkin kesin canımı acıtır biliyorum o yüzden geri vazgeçiyorum. 
Bu yazdıklarımı sana yetiştirirlermi, yada sen merak edip bakarmısın inan bilmiyorum, ben artık yazdıklarımı " OKURSUN DİYE YAZMIYORUM, DOKUNSUN DİYE YAZIYORUM " 

19 Şubat 2018 Pazartesi

#ANNEMSİZ GEÇEN 6. YIL

Yıllar geçsede yokluğuna alışamadım be Annem.
Bugün tam altı yıl oldu ama içimdeki acı ilk günkü gibi be Annem.
Aklımda, kalbimde seni düşünmediğim bir an bile yok be Annem.
Sen gittikten sonra hayatta acımadı tüm düzenim değişti be Annem.
Sen olsan böylemi olurduk be Annem.
Oğlun aslında dışardan bakınca dayanıklı gibi gözüksede içi acıyor be Annem.
Aslında bunları bildiğini biliyorum, beni izliyorsun oradan değilmi be Annem.
Mezarının başında ağladığım için, seni üzdüğüm için özür dilerim be Annem.
Albümleri karıştırdım, küçüklüğümdeki resimleri buldum be Annem.
Keşke o günlere geri dönebilsek be Annem.
Doğduğum andan itibaren hep sorunluymuşum be Annem.
Hastanelerde yatmışım, ölür bu demişler, yinede beni bırakmamışsın be Annem.
Sen benim yaşamamı sağladın ama ben senin yaşamanı sağlayamadım be Annem.
O günde, bugünde söylediğim ve hep söyleyeceğim bir söz "affet beni"be Annem.
Kurtaramadım, keşke benim ömrümden sana verebilseydim be Annem.
Annem sensiz günlerim kötü geçsede, sen bana bakma, rahat uyu be Annem.
Oğlun sana kavuşacağı günü iple çekiyor be Annem.
Sana anlatacak o kadar çok şey biriktiki be Annem .
Buluştuğumuz zaman usanmadan sana hepsini anlatacağım be Annem.
Yazacak bile o kadar çok şey varki be Annem .
Bugün altı yıl oldu seni çok seviyorum ve özledim seni be Annem.
Mekanın cennet olsun, nur içinde yat benim güzel canım Annem...

21 Aralık 2017 Perşembe

#UYUYANGÜZEL


Herkesin bildiği uyuyan güzel masalını birde benden dinleyin derim. Çünkü günümüzde tevekkülü yetip bu masalı bilen kişilerin uygulamaya çalıştıkları yöntem haline gelmeye başladı, masalımızın kahramanı, Binnoş isimli evlenmek isteyen bir kızın yaşadığı olaydan esinlenerek yazılmıştır.
Yetmişli yılların başlarında doğan Binnoş büyüdükçe güzelliği dillere destan hale gelmiş ama kariyer hedefleyen Binnoş kendini hep mesleğine verip gelen taliplere hep yok çekmiş ama otuz beşinden sonra bu teklifler yavaş, yavaş kesilmeye başlamış, kariyerinde üst seviyeye gelen Binnoş evlenip erkek çocuk sahibi olmak istiyormuş ama artık bu düşünceye sahip olduğunda yaşı kırkı geçmişti, ne yapsam diye düşünürken, uyuyan güzel masalı aklına gelmiş ve zaten bende uymayı seviyorum, yıllardır en iyi yaptığım şey uymak, zorlanmamda deyip, 2017 yılbaşı kutlaması yapıldığı gün, gece onbir' de odasına giriyor ve odayı tozlu bir hale getirip yatağına yatıyor, yatmadan önce ona ilgi duyan mutluya haber gönderiyor arkadaşıyla, Binnoş yıllardır uyuyor kimse uyandıramıyor yanına gitsende birde sen denesen, belki senin geldiğini hissedip uyanır deyip mutluyu, Binnoşa gönderiyor.
2018 ' in ilk gecesi saat onikinden sonra binnoşun odasına giren mutlu bir bakıyor gerçekten Binnoş uyuyor, sesleniyor, eliyle dürtüyor, ses yok, ne yapsa, ne etse uyandıramıyor, binnoşun istediği uyandırılma biçimi öyle değildi, odada ne yapacağını düşünen mutlu, uyuyan güzel masalındaki prens gibi öpsem mi acaba uyanırmı diye sesli, sesli düşünürken Binnoş heyecanlanmıştı tam öpecekken mutlunun cebine mesaj sesi geliyor, telefonu eline alan mutlu mesaj okurken, sosyal medyaya göz atmış, birde ne görsün, Binnoş 16 dakika önce çevrim içiymiş, bizimi yiyo lan deyip sinirlenmiş hemen uyuyan güzel binnoşu uyandırıp bunun hesabını sormaya başlamış.
Hani sen yıllardır uyuyordun benimi kandırıyorsun demiş. Binnoş yok canım ne kandırması, vallaha bak yıllardır uyuyorum istersen açıklayabilirim demiş, Benim yattığımda yıl ikibin onyediydi şimdi uyandığımda yıl 2018 yani bir yıldır uyuyorum bunda yalan yok demiş.
-Bu masal iki sonla bitiyor -
1) Bu duruma sinirlenen mutlu odadan çıkıp gitmiş ve Binnoş artık sosyal medya kullanmamak için yemin edip uyumaya devam etmiş.
2) Mutluya binnoşun anlattığı durum mantıklı geliyor ve binnoşla, mutlu bir ömür boyu mutlu yaşamışlar.
*Gönlünüz hangi sonla bitmesini istiyorsa onu seçin.
-THE END YANİ SON -

20 Aralık 2017 Çarşamba

#13 #ADIM

                                 #13ADIM 
Sevdiği kişilere ulaşmak için kimi zaman insanlar, yıllar bekliyor, kimileri aylar, günler, saatler geçmesini bekliyor ama benim gibi adım sayan yoktur varsada nadirdir. Topu, topu 13 adım atmam gerekiyor. 
Gel gör ki sayı olarak az görülsede o 13 adım, kolay, kolay atılamıyor. Her bir adım için değişik bahaneler bulup o sayıyı tamamlamak zorunda kalıyorum. Gözle bakıldığında aradaki mesafe kısa gözüksede öyle bir hal alıyor ki, ona bakarken, o kadar yakın değil, sanki bir  tepenin başında durup, uzaktan şehri, izleyip, o şehrin ışıkları küçük, küçük gözükür ya, insanın gözüne aynı öyle görüyorum, o kadar uzak geliyor bazen. Adımları atıp yanına gidebilsemde, attığım adımların saniyesi kadar dahi kalamıyorum yanında, sadece susup bakıyorum. 
Belkide uğursuzluk kabul edilen, 13 sayısının uğursuz olduğu doğrudur. Aradaki mesafe 13 adım olduğu için kavuşamamız normaldir. Diyeceksiniz ki, bunlar hurafe, öyleyse adımları arttır veya azalt niye uğraşıyorsun diyebilirsiniz, bende biliyorum tabiki 13 sayısının uğursuz olmadığına ama işte bir bahane lazım banada, aradaki adım sayısı düşsede hiç bir şey olmayacak zaten olmuyorda,  o yüzden sadece benim sevdiğim kişiye ulaşmam için 13 adım atmam gerekiyor onu bilip adımlarımı sayıyorum. O 13 adım atamadığımdaki durumum hiç iyi değil ama bir bahane bulup 13 adımı attığım zaman ki, yüzümdeki tebessümü anlatamam size...  

18 Aralık 2017 Pazartesi

İNSAN KALBİYLE KONUŞURMU?

- İNSAN KALBİYLE KONUŞURMU? -
Kiminize göre saçma gelebilir ama ben kalbimle konuşuyorum, aslında kalbimden şikayetçiyim, çünkü nerde olmayacak kişi var kendini ona kaptırıyor. Israrlarıma rağmen, dil dökmeme rağmen vazgeçiremiyorum. Kimi zaman diyorum ki, bak sen buna kendini kaptırdın ama bunun bana göre yaşı küçük, durumu uygun değil, yaşca büyük olmaz, huyu kötü, iyice canını yakar deyip, her sevdiğine bu yaşıma kadar hep birşeyler söyledim ama biraz üstüne gidince kendini kasıp tüm vücudun canına okuyor.
Ha şunuda çok rahatlıkla söyleyebilirim, hani bir söz var hepinizin bildiği ve duyduğu " Yiğidi öv, hakkını yeme " diye. Kalbim diye söylemiyorum, yeter ki biri için birşeyler hissetsin, her ne olursa olsun, ne durum olursa olsun, ondan vazgeçmiyor kolay, kolay. Olmayacağını bilsede bir ümit belki olur diye sonuna kadar bekliyor. "Sevdim mi adam gibi seviyor" sözünü hak ediyor. 
Diyorum ki, biraz ayran gönüllü ol, git başka kalplere kon, o olmasa, öbürüne geç ama hangimiz şansızız bilmiyorum, olmayacak insanları gidip buluyor. Bazen öyle bir hal oluyor ki, son rahteye geliyor ve beyin ve dil yardımıyla düşünceler söz olarak yansıyor ister istemez,  bak "sütten ağzın yandı, bari yoğurdu üfleyerek ye" bundan sonrakilerde acı çekme desekte, yanlış kişiyi sevmeyi, yinede ne yapıp, ne edip beceriyor. 
Artık kalbimle uğraşmaktan, diğer bölgelerimle ilgilenemez oldum, adam akıllı bir hastaneye dahi gidemiyorum, gitsem rapor alıp bahane edeceğim, evde durup     " Gözden uzak olan gönüldende ırak olur" deyip uzanıp dinlenmek istiyorum ama ne mümkün bluetooth misali yakın olmak için konduğu kalbe buna izin vermiyor. Aslında gittiğimizdede yanına yaptığı bir bokta yok, yapmaya çalıştığı tek şey onuda tek başına beceremiyor, kalp, gözü ikna ediyor, sadece konduğu kişinin gözlerinin içine bakarak, kalbe hislerini belli etmeye çalışıyor. Dilde, bende bu duruma sessiz kalıyoruz, çünkü konuşsamda, anlatmaya çalışsamda, sevdiğimi söylesemde, olmayacak biliyorum, o yüzden de susuyoruz. 
İnsan kalbiyle konuşurmu demeyin, yoktan, anlamayan bir kalbi varsa insanın, konuşmaktan başka çare kalmıyor. Biz bir takımız ama isim vermeden söylüyorum bazıları ayrı takılıyor... 

15 Kasım 2017 Çarşamba

-AŞK ACISININ TEDAVİSİNİ BİLEN VARMI? -

Bir yazı okumuştum, paragrafın birinde şöyle bir söz yazıyordu. 
"Hiç bir hastane, aşk acısına rapor vermiyor, Sevgilisinden ayrılmış biri bir süre çalışamaz izni alabilmeli" 
Bu söze istinaden bende diyorum ki, bununla ilgili okullar açılmalı,bununla ilgili ilaçlar üretilmeli, bu iş için okullarda bölümler açılamıyorsa, tecrübeli insanlar aranmalı,bu işin çemberinden geçmiş kişiler tedavi etmeli, üretilen ilaçlar alındığında, belki bir saat, belkide gün boyu etkisi olmalı,tabikide böyle bir şey yapılsada bu ilaçlı tedavi yalnızca yeni başlayanlar için kullanılabilir, benim gibiler için bu tür ilaçlar leblebi gibi gelir ancak. 
Çünkü ilacı alsam, ruh gibi dolaşacam,zaten onsuz ruh gibiyim bir farkı olmayacak. Bunun için en iyisi uyutalım, unutur deyip uyutulduğum zaman ise mutlaka rüyalarımda olacağından,bununda bir etkisi olacağını düşünmüyorum.
Kesin sonuç fişimi çekip komple bu dünyadan gönderilmem gibi gelsede, benim gibi sevenler, öbür taraf nasıl bilmiyorum ama bence buda kesin sonuç değil, kesin ben onu ordada beklerim.
Öbür tarafa gittiğimi düşünürsek, benim gibi sevenler,orda bile şu şekilde davranır, sırat köprüsünden geçerken bile o kalabalığın içinde gözlerin onu arar,çünkü biliyorsundur ki, onun günahı çok, bir ihtimal bulurum umuduyla bakarsın, yanına girip, ya onunla yanmayı,yada yanında gizlice alıp onu kurtarmaya çalışırsın, orda bile onu düşünürsün, orda bile acı çekmesini istemezsin.
Bunun için yapılacak olan şey, ne hastane raporu, ne istirahat, nede ilaçlar veya doktorlar yada öbür taraf bir ümit deyip hayal kurmak, yapılacak olan tek şey, şansınız varsa, aşkının karşılığını görmek ve karşılıklı sevgi, bunun karşılığını görmüyorsan zaten hiç bir şeyin anlamı yok, sadece zamanını alacak bir takım süreçler yaşarsın.
Karşılıksız aşk acısının tedavisini bilen var mı?  O kadar yazdım ama yine bir sonuç bulamadım... 

9 Nisan 2017 Pazar

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZIN HİKAYESİ BÖLÜM 3 ‘’ DOĞUM GÜNÜ ‘’


Kırmızı başlıklı kız doğum günü yaklaşırken heyecandan duramıyor sürekli internetten o gün ne giysem diye karar vermeye çalışıyorken, derken sitenin birinden, dolabında yüzlerce kıyafeti olmasına rağmen internetten elbise siparişi veriyor. Doğum gününün olduğu gün verdiği sipariş geliyor, heyecanla kutuyu açıyor ve içinden aldığı elbiseyi çıkartıp Annesine sesleniyor.
-Anneee gelde yeni aldığım elbiseye bak….
Annesi odaya geliyor bakıyım ne aldın diyor. Parlak bir kırmızı şapkalı pelerin ve içine mavi bir elbiseyi giyip Annesine gösteriyor, Annesi kızgın bir sesle.
-Kör olmaya sıca, ala, ala bunumu aldın, bende farklı bir şey aldın deyip işimi bırakıp geldim, verdiğin paraya yazık, sende ekmeğe sürülecek akıl yok deyip kırmızı başlıklı kıza kızar. Al şimdi şu sepeti, sakın ağzını açma, doğru Ananene bu sepetteki yemekleri götürüyorsun deyip, kırmızı başlıklı kızı gönderir evden…
Kırmızı başlıklı kız Annesinin sepeti açma demesinden şüphelenir ve kendi kendine düşünür, kesin bu sepette pasta var, bana orda sürpriz doğum günü partisi yapacaklar diye düşünmeye başlar ve hızlıca Ananesinin evine gider. Kapıyı açar Ananesi salonda kurtla televizyonda evlilik programı izleyip yorum yapıyorlar.
-Anane, anane ben geldim der ama onlardan bir tepki görmeyince dayanamaz ve yüksek bir sesle bugün benim doğum günüm der. Ananesiyle, kurdun suratı değişir, çünkü ikisi de kırmız başlıklı kızın doğum günü olduğunu unutmuşlar ve ikisi de bir hediye almamıştı, Kırmızı başlıklı kızın hediye görmeyince yapacağı şeylerden korkuyorlardı, Kurtla, Anane başladılar konuşmaya. Kurt ben işsiz, güçsüz biriyim, bende para, falan yok, ne olur bana yardım et yoksa bu kırmızı başlıklı kız benim canıma okur.  Ananede vallaha kurt ben senden daha kötüyüm, üç aylığımı geçen ay aldım, öbürüne daha iki ay var, ben tamamen unuttum en iyisi oyalıyalım, ufak bir eğlence yapalım, belki unutur hediye istemeyide evine gider geri der. Kurt hemen evi süsler ve açarlar oyun havasını, Anane, kurt ve kırmızı başlıklı kız oynamaya başlarlar, Vay, vay, vay, vay, tey, tey, kırmızı başlıklı kız çok eğleniyordu ama derken beşinci saatin sonunda cd’ deki müzik bitince, kırmızı başlıklı kız hediyelerini istedi, kurt ben evde unuttum gidip alıyım dedi ama kırmızı başlıklı kız yemedi, Ananesine baktı, hediyem nerede dedi, Ananesi aaa geç oldu benim uykum geldi deyip esnemeye başladı, onunda hediye almadığını anladı ama bu kırmızı başlıklı kız, hediye almadan gitmesi olmazdı, aklına Ananesi esnerken ağzındaki altın dişleri gördüğünü hatırladı ve ananesinin altın dişlerini aldı, tabi kide doğum günü hediyesi olarak, Kurdunda kürkünü alıp, ben gidiyorum bu size bir ders olsun deyip, kapıyı çarpıp çıktı.
Kurt tüysüz bir şekilde ananeye baktı, anane dişleri gittiği için, buruşuk ağzıyla kurda dedi ki, ben bundan sonra her üç aylığımda, köşeye bir şeyler bırakacağım, kefen parası misali doğum günü hediyesi almak için, senin bu tüyler seneye ancak çıkar, ya seneye de tüysüz kalırsın yada bir şekilde bir şeyler yapıp para kazanmalısın deyip, kurt ile selfi çekip instgrama kor ve şu yorumu yazar.
 Ananesine acımayan size hiç acımaz, siz, siz olun kırmızı başlıklı kızın hediyesini almayı unutmayın der…

29 Mart 2017 Çarşamba

SAHTE ÖPÜCÜK



Hayatta sahte dostluklar, sahte arkadaşlıklar, sahte insanlar veya aklınıza gelmeyecek birçok sahtelikler gördüm. Yaşınız inanın önemli değil, bazılarınız güngörmüş veya çok çekmiş insanlar olabilir, ya da çok bildiğini savunan insanlar vardır çevrenizde ve bir şey olduğunda şu cümleyi kullanırlar ‘’ yapılmadık bir kulağımın arkası ‘’ kaldı derler ama hayat onlara bile bir şeyler yaşatıyor ben daha neler öğreneceğim dedirtiyor.
Yaşantınıza yeni insanlar girdiğinde, siz sanıyorsunuz ki, her şey daha da güzel olacak ama oluyor. Bir söz var ya, yine eskilerin klasik sözü ‘’ Kırk kere sırtında taşı bir kere indir, senden kötüsü olmaz ‘’ diye inanın doğru bir söz. Size iyi ki varsın diyenler, iyi ki geldin diyenler, iyi ki seni tanımışım diyenler, hatta ve hatta işi büyütüp Allah razı olsun diyenler. En ufak bir şeyde, bir çay ikram etmediğinizden tutun, sizi kullanamadıklarında, iyi ki varsınlar, Allah razı olsunlar gidiyor, utanmasalar Bela okuyacak hale dönüşüyorlar ama kendilerinden şu sözü duyup güvenmemde benim hatam ‘’ İnsanoğlu çiğ süt emmiş, bugün sana iyi davrananlar, yarın satabilir, bu ben dahi olabilirim ‘’ sözünü duyup, iyi niyetli olmakta, tabii ki de benim hatam.

Gelelim şimdi ‘’ SAHTE ÖPÜCÜK ‘’ olayına, yazdığım bu iyi ki varsın olaylarında yaşanan ilginç bulduğum gözlemime veya genelde gördüğüm, yaşadığım olaylardan izlenildiğim kadarıyla, bu tür insanlar genelde bu SAHTE ÖPÜCÜK olayına başvuruyorlar. Size işlerini hallettirdiklerinde, istediklerini yaptığınızda veya bir şey yaptırmak istediklerinde, uzaktan size öpücük gönderiyorlar, canım, cicim hesabı, bu öpücükler, siz onların istedikleri yaptığınız sürece, telefonlardaki emoji gibi devam ediyor, sürekli görsel olarak görüyorsunuz ama aradaki mesafe birkaç metre uzakta oluyor. O öpücükler size gerçek anlamda gelip yanağınıza dahi konmuyor, daha önce dediğim gibi iyi ki varsınlar gittiğinde, ya alışkanlıktan dolayı SAHTE ÖPÜCÜK olayına alıştıkları için herhalde bir şey isterken veya yaptırmaya çalışırken olmayacağını bildiklerinde bir şey isterken tek elle ağız öksürürken ki, modele getirilip o şekilde isteniyor. İnsanoğlu gün geçmesin ki, yeni bir şey bulup beni şaşırtmasın, bu SAHTE ÖPÜCÜK dersimizi de aldığımıza göre bakalım hayat bundan sonra bana daha ne öğretecek sıradaki dersimi bekliyorum…

27 Mart 2017 Pazartesi

BAZEN BİR BAKIŞ ANLATIR HERŞEYİ



İnsanoğlunun hayatında, kendini ifade etme hareketleri veya kendi anlatmaya yarayan, becerebildiği bir takım özellikleri vardır, kimi çok rahat konuşur, kimi yazarak anlatır meramını, kimi de, daha doğrusu benim gibi konuşma sıkıntısı yaşayanlar, bakışlarla anlatmaya çalışır, meramını veya anlatmak istediklerini.
Hatta bu bakış olayının, anlama eğitiminin insanoğlunun hayatında, küçüklükten başladığını söyleyebilirim. Bir misafirliğe gidersiniz, yememeniz veya almamanız gereken bir şey vardır, ya Anneniz, ya da Babanız, sizin yüzüne bakarak, bakışlarıyla, yememeniz veya almamanız gerektiğini söylemeye çalışırlar. Sonra siz büyürsünüz bu bakış olayı yaşantınızda bir şekilde kullanırsınız, birine kızarsınız, öfkelenirsiniz, o an kaşlarınızın yardımıyla sinirli, sinirli bakarsınız veya yine yan, yan bakarsınız, o bakış tarzında bile bir şeyler ima etmeye çalışırsınız. Sevincinizi, üzüntünüzü tek bir bakışla anlatabilirsiniz. Tabi hayatta bakışlarla anlatmaya çalışılan birçok konu var, benim gibi konuşmayı beceremeyenler içinde, mesela ben, karşımdaki insana, bir şeyler anlatmak istediğimde genelde, bakışlarımı kullanırım, onun beni yanlış anladığı bir meselede, içimden, sen beni yanlış anladın, aslında olayın özü şu demeyi çok istiyorum ama diyemiyorum, sadece bakıyorum, yada onu sevdiğimi söylemek isteyip, söyleyemediğim dede,  gözünün içine bakarak onu çok sevdiğimi ifade etmeye çalışırım. Onu kırdığım zaman, üzgün olduğumu belirtmek isterken, pişmanlık duyduğumda, aslında konuşmayla, beceremediğim şeyleri, bakışlarla anlatmayı tercih edenlerdenim. Çünkü belki sözlerim yanlış anlaşılır, hem kırmaktan, hem de kırılmaktan korktuğumdandır bu yolu seçmem. Yıllardır meramımı bakışlarla anlatma yolunu seçmem, bana bakılan bakışlarla, bana neyi demek istenildiğini az, çok anlıyorum. Sadece cevabım yine bakışlarla oluyor, eğer karşımdaki, ilk adımı atarsa konuşmak için ancak o zaman konuşanlardanım. Aslında biliyor musunuz, bazen o kadar çok uzun, uzun konuşuyoruz ki, meramımızı anlatmaya çalışırken, bunun yerine diyorum ki ben;
 ‘’ Bazen bir bakış anlatır her şeyi, ne ellere gerek kalır, ne dillere ‘’ tabii ki de anlayana…


19 Şubat 2017 Pazar

- ANNEMSİZ GEÇEN BEŞİNCİ YIL -



Bugün 19 Şubat ve ANNEMSİZ geçen beşinci yıl. Her ANNE diye seslendiğimde veya gözlerim ANNEMİ aradığında, cevap alamadan, göremeden,  geçirdiğim beşinci yıl. Çok erken ve zamansız kaybettim ANNEMİ, daha 50 yaşında, kanser denilen bir hastalık aldı onu benden. ANNESİZ olmak tarif edilemeyecek ve anlatılması imkansız, bir o kadarda acı, kelimelerle ifade bile yetersiz kalıyor. ANNEMDEN sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı, hiçbir şeyden tat alamıyorum. Yaşantım bir anda değişti, belki çok pembe bir yaşantım yoktu ama yine de kendi çapımda mutlu olmayı, mutlu etmeyi, yaşamayı seven, yaşatmayı seven, ufak şeylerdende olsa, onları mutluluğa çevirmeye çalışan biriydim ama bir anda yaşantım kap kara oldu, ne kadar mutlu gibi gözüksem de, ne kadar arada kahkalarımda olsa, içimdeki ANNE özleminden dolayı, her mutlu gözüktüğüm de, aslında yüreğimde bir hüzün dışarıya yansıtamadığım, kalbimde bir acı saklı.
Bana sorsalar ‘’ANNE ‘’ nedir anlat diye, küçük ve uzatmadan yaşadığım bir olayla anlatacağım,
ANNEMİN hastalığının ilerlediği dönemde, hem hastanedeki, hem de evdeki  geçirdiğimiz günlerde, ağrı bantlarıyla durduğu günler, morfinle ağrısını dindirmeye çalıştığımız günlerde, hatta ve hatta son  günlerinde bile, yanına geldiğimde, benim nasıl olduğumu sorup merak etmesi, yanına gelenlerin, CEVRİYE teyze diye başlayıp benimle ilgili soru sorduklarında, dayanılmaz acılar çekerken bile, inşallah deyip veya kafa sallayarak da olsa cevap vermesi,  O halde bile beni düşünmesi, bana şunu gösterdi. Kendi durumu ne olursa olsun, hatta son nefesini verirken bile,  sizi karşılıksız düşünen tek kişi ANNENİZDİR.
Diyorlar ki; İşte bugün ANNEMSİZ geçen beş yıl oldu dediğimde, ne çabuk geçmiş zaman diyorlar, bana sorsanız, ben daha 2012 deyim, bence hiç vakit geçmedi, acısı halen ilk günkü gibi. Ben halen ANNEMİN en son yattığı yatakta yatıyorum, odalara, mutfağa girdiğimde gözüm halen ANNEMİ arıyor.
Her insanının doğup, büyüyüp, öleceğini bilmeme rağmen, ANNEMİ kaybedeceğim aklımdan geçmezdi, doktor bize ANNEMİN üç gün ömrü kaldığını söylediğindeki acıyı tarif edemem size. O günden sonra sürekli kafamın içinde delice sorular, ANNEM ölünce ben ne yaparım deyip, kendi, kendime sürekli sorular sorup durdum, ilk ölüm haberini aldığımda ne yaparım, inanın hep korktum tek dilediğim şey, korkulanın olmamasıydı. Üç gün sonra ANNEM vefat etmeyip, doktorun üç gün teşhisinden sonra, kırk beş gün yaşadı, ANNEM yanımda vefat etti ve ben ANNEMİ kurtaramadım, bu sefer kafamın içine bir soru daha eklendi, ben ANNEMİ nasıl defnederim diye. Cenazesinde hava o kadar soğuktu ki. Defnederken, elim, kolum bağlı bir şekilde, o an ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemeden, ağıtların arasında, ne olur yapmayın, ANNEM ölmedi kalkacak diyorum. Kendimi bir türlü dinletemedim. O an sadece elimden gelen ve aklımdan geçen tek şey, üstümdeki paltoyu çıkarıp vermek oldu, o an söylediğim tek söz ise ANNEM orda üşür dedim. Yine de yapmaktan korktuğum ne varsa, duymaktan korktuğum ne varsa, her şeyi yaptım ve yaşadım.

Size bir şey itiraf ediyim, yaşım 35 ama belki de size çocukça gelecek, ANNESİ yanında olanları veya bir sohbet esnasında, işte akşam ANNEM şunu yaptı, ANNEM şunu söyledi, ANNEME şunu aldım daha buna benzer birçok şeyi duyup, gördüğümde sizi çok kıskanıyorum. Siz, siz olun ANNENİZİN değerini bilin, ne kadar kızsa da, terlikte fırlatsa, eğer bir şeyleri anlamak istiyorsanız gelin bana bakın veya yazdıklarımdan, nasıl tarif edilemeyecek bir acı olduğunu anlayıp, bir kez daha düşünüp ona göre cevap verin derim. Ben ANNEMİN sesini özledim, her gün resimlerine bakıyorum ama resimleri benle konuşmuyor. Bugün ANNEMSİZ geçen beşinci yıl, bugün hem ‘’ANNEM’’  için, hem de, yetim kalmış tüm çocukların ANNELERİ için dua ederseniz sevinirim…

6 Ocak 2017 Cuma

‘’O DA SEVECEKTİ İŞİ ÇIKTI DEMEK Kİ YOKSA KESİN SEVERDİ ‘’



Gece, gece otururken bir an gözüm daldı ve eskilere doğru gidiverdim. Ben de geçmişe baktığımda güzel şeyler hatırlamak isterdim ama olmuyor yine kötü şeyler, iyi şeylerin, önüne geçiyor, hayallerde bile, şunu söyleyebilirim çoğu insan sadece zaman kaybıymış, yaşımız ilerledi ancak anladık.
Bazı sohbet ve konuşmalarımız aklıma geldiğinde sanki dün konuşmuşuz gibi harfi, harfine aklıma geliyor nasıl kazıdıysan artık yada senin bana devamlı söylediğin bir söz vardı, sen zekisin, zekanı başka şeylerde kullan diye belki de ondandır bilmiyorum ama şunu biliyorum, sen kesin unuttun beni, aslında çok acele ettin, unutmak için, ölünce zaten unutulacaktım ama sen acele ettin.
İlk başlarda, araya soğukluk girdiğinde, yada fitne tohumları atıldığında deyim, kimseden habersiz konuşma imkanımız vardı, sosyal medyadan ama ne kadar kuyruğu dik tuttuysak ikimizde olmadı, yazmadık birbirimize, İnanın sürekli bakıyorum internete, oda online bende, oda yazmıyor bende, oda mal bende. Tabi işin gırgırı bunlar aslında, biliyor musun? Ben hala her şeyi sana anlatacakmış gibi biriktiriyorum.
Bazen diyorum, ben onu sevdim ama onun düşüncesi neydi acaba derken, aslında sebebini biliyorum ama yine de, seni iyi hatırlamak için, sana toz kondurmamak için aklıma şu cümle geliyor ‘’ O da sevecekti, işi çıktı demek ki, Yoksa kesin severdi ‘’ diyorum. 
Tabi bazı boş konuşan insanlar olacak bu yazıyı okuyup, kendi, kendine yorum yapacak veya telefonla da olsa, birbirleriyle yorum yapacak, size sadece cevabım kısa ve öz olacak, bu cevaplar insanlık tarihinin en büyük buluşu ‘’ Sanane ‘’ veya  ‘’ Sizene ‘’diye bi kelime var, söylüyorsun ve açıklama yapmak zorunda kalmıyorsun. Ben yine onu ‘’ O da sevecekti, işi çıktı demek ki, Yoksa kesin severdi’’ diye hatırlayacağım…..

31 Aralık 2016 Cumartesi

#2017 ?



Bugün 2016 bitiyor ve 2017 yılına giriyoruz. Küçükken yılbaşı günlerini, çocukluğun verdiği heyecanla bekliyordum. Sonra ki yıllarda da, ailece oturup, yeni bir yıla, yine hep beraber girmenin mutluluğuyla geçiyordu, yılbaşının ertesi günkü kahvaltısında, hep beraber kahvaltı yapınca, soframız caf, caflı olmasa da, o bardaktaki çayın sıcaklığı bile, bizim o andaki mutlulukta duyduğumuz sıcaklığı geçemiyordu. Bu yılda yine hep beraberiz deyip, mutlu bir şekilde yeni günümüze başlıyorduk.
Tabi ben bu olayın yıllarca bu şekilde devam edeceğini düşünüyordum.  En son Annemle beraber 2012 yılına hep beraber ailece girdik ama ondan sonraki her yılbaşı gecesi. Annemin yokluğu bizim yeni yıl mutluluğumuzu 2012’de sabitledi, o yıldan sonraki yeni yıl gecelerinde, yine ailece beraber oturup yeni bir yıla merhaba diyoruz ama bir yanımız eksik şekilde, sabah kalkıyoruz yine kahvaltıya, masamızda yine bir yanımız eksik şekilde kahvaltımızı yapıyoruz, herkes sadece maksat öğün olsun diye önündeki çayı yudumluyor, kimi zaman o bir bardak çay bitmek bilmiyor ve tabiri caizse soğuyor ama kimse birbirine belli etmese de, herkesin içinin acısı halen ilk günkü  gibi yanıyor ve o çayın soğukluğu kimsenin umurunda bile olmuyor.
Annemsiz bir yıla daha giriyoruz, Yine ailece oturup bir şekilde sabah edeceğiz ve yeni bir yıla sahte bir gülümsemeyle hoş geldin diyeceğiz.  O an aklımızda olan tek şey, yeni yılın tarihinin 2017 olması değil. Aklımızda olan nemi? Annemsiz geçen yılların sayısının artması, Annemsiz geçen yılın sayısı tam beş yıl olmuş olacak.  
Siz, siz olun kim ne derse desin, yeni yılda eksik bir yanınız yoksa onun kıymetini bilin ve sabah uyandığınızda eksiksiz yeni bir yıla merhaba dediyseniz asıl yılbaşı piyangosunun talihlisi sizlersiniz. Eksiksiz bir şekilde  ailece geçireceğiniz nice mutlu seneler dileğiyle….

24 Ekim 2016 Pazartesi

BİR KIZIM OLSUN ADI '' PIRIL '' OLSUN




İnsanoğlu işte,  ister istemez hayaller kuruyor , düşüncelere dalıyor ama bu kurduğu hayallerin, gerçekleştirmek istediği düşüncelerin, hikayesini  dinlediğinizde,  ilerde gerçekleşmesini istediği hayaller ve düşüncelerinin geçmişi , yine eski hikayelere veya anılara takılıyor,,,
Benimde diğer insanlar gibi,  gerçekleşmesi zor olsa da, bir hayalim, bir düşüncem ve bir isteğim var ve bu hayali kurmama  sebep olan hikaye, bundan dört sene önce yaşadığım bir olaydan etkilenmem sonucu  ortaya çıktı, içimde gerçekleşmesini  istediğim şey,  ilerde bir kızım olsun  adı ‘’ Pırıl ‘’ olsun istememe neden oldu,,,
Bu aklımdan çıkmayan olay,  bundan dört sene önce,  Ocak ayında,  Atatürk hastanesinde  gerçekleşti. Annem hastanede yatıyordu,  aslında her şey yolunda gidiyordu, hasta odasında Annemle sohbetler ediyorduk ve Annem hastane odasında sıkılmıştı artık, doktorlar her seferinde,  odaya vizite geldiklerinde, Annem  taburcu olmak istediğini ve artık eve gitmeyi istediğini söylüyordu ve doktorlar her seferinde,  bir tahlil sonucunu,  bir tetkik sonucu bahane edip, tabiri caizse sallıyorlardı, en sonunda Annem dayanamadı ve ağlamaklı bir şekilde doktorla konuştu,,,
Annem;   ‘’ Ne olur evime gidiyim, kaç haftadır buradayım, hiç değilse evime gidiyim, güzelce yıkanıyım, üstümü falan değiştiriyim, hastanenin kokusundan sıkıldım artık dedi, söz ertesi gün geri geleceğim,  bir gün dahi olsa izin verin, ne olur dedi,,,
Doktor; Tamam teyzeciğim, yarın vizitten sonra konuşur evine gönderirim ben seni dedi,,,
O gün ufakta olsa, yüzünde bir tebessüm oluştu, yarın akşam sonunda evime kavuşacağım hayaliyle uymak istedi, çünkü uyanıp kalktığında sabah olacak ve akşam evine gidecek düşüncesiyle yatağına yattı, ama ne yazık ki olmadı, gece saat  üçte kanaması başladı ve kanamayı durduramadılar, acile indirdik, kan takviyesi falan derken,  film tam o günden sonra koptu, bir gün önce sohbet ettiğimiz, yarın eve gideceğim hayaliyle yüzünde tebessüm oluşan  Annem, ne yazık ki, artık konuşamıyordu. Odamıza geldik ve Annemin üstü batmıştı ve biz Annemi odasında yıkadık ve biz yıkayıp üstünü değiştirdikten sonra, ilk sözü şu oldu ;
Annem;  Oğlum ‘’ Pırıl, Pırıl ''oldum değil mi? Dedi ve yine sustu,,,
Gözlerim doldu ama yanında ağlayamadım ve cevap verdim, evet Anne, evet,  pırıl, pırıl oldun.  Belki anladı veya hissetti üzüldüğümüzü, cevabımdan sonra, yine yüzünde kısa sürelide olsa bir tebessüm oluştu. Evine gidip yıkanıp, rahatça yatağında uzanıp, dinlemeyi düşünen Annem. O günden sonra, bir daha, kendi, kendine yıkanamadı.  Annemin o sözünün üstünden tam dört yıl geçti ama söyleyiş şekli, sesi, hâlâ kulağımda ve  gözümde hep canlanıyor, vefatından sonra, aklımda o kadar çok anı, hikaye olay var ki, yaşadığımız bu olay aklıma geldiğinde  kendi kendime dedim ki ;
Bir kızım olsun adı ‘’ Pırıl ‘’ olsun.

8 Mayıs 2016 Pazar

#ANNECİM #ANNELERGÜNÜN KUTLUOLSUN



Bugün ANNELER GÜNÜ, ben tam beş yıldır, ANNELER GÜNÜNÜ buruk ve üzgün bir şekilde geçiriyorum, hatta ANNELER GÜNÜ olan bugünden başlamıyor benim üzüntüm, ANNELER GÜNÜ gelmeden bir,iki hafta önce başlayan televizyondaki, ANNELER GÜNÜ hediyesi reklamları başladığı an ve o reklamlara denk geldikçe, kalbimdeki acıyı size anlatamam, aslında o reklamlar kaldırılmalı, tek benim için değil, sırf birileri para kazanacak diye, ANNESİ olmayan tüm çocukların duyguları, canları, para uğruna acıtılıyor diye düşünüyorum.
Bugün ANNELER GÜNÜ, Bugün televizyon ve sosyal medyadan uzak duracağım, çünkü herkes ANNESİYLE olan resimlerini, videolarını, aldıkları hediyeleri paylaşacak. Haberler ANNELER GÜNÜ haberleri yapacak, bu resimleri, haberleri gördükçe, duydukça, hissettiğim duygularımı anlatmam imkansız, tabi ki, sizin adınıza çok güzel, Allah sizleri ANNENİZDEN ayırmasın ama bugün beni mazur görün….
Bugün ANNELER GÜNÜ ve ben ANNEMİN yanına gideceğim ve diyeceğim ki, ANNE bak oğlun geldi, sana çiçekler getirdim, renk, renk, onlarla süsleyeceğim, ANNE seni çok özledim, ANNE biliyor musun? Bugün ANNELER GÜNÜ ve canım ANNECİM seni çok seviyorum, ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN. Herkes sadece ANNESİNE, ANNELER GÜNÜN kutlu olsun deyip cümlesini bitirirken ben cümlemin sonuna ANNECİM MEKANIN CENNET OLSUN diyeceğim…
Keşke ANNECİM sana sarılabilseydim. Bugün ANNELER GÜNÜ herkes ANNESİNİN elini öpüp, ANNESİNE sarılırken, Ben ise bir avuç toprağa sarılıyorum ve mezar taşını öpüyorum, Keşke dediğim bir konu daha var, keşke vücudumun bir parçası olmasaydıda ANNECİM sen yanımda olsaydın.
Canım ANNEM benim, ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN. Keşke gelsende, sana sarılıp, ANNELER GÜNÜNÜ kutlayabilsem ama ben yanına geldiğimde, sana söz, kutlayamadığımız ne kadar gün varsa senin olduğun yerde hepsini teker, teker kutlayacağız, ANNECİM MEKANIN CENNET OLSUN, ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN…

19 Şubat 2016 Cuma

--- 19/ 02/2012 #ANNEMSİZ GEÇEN DÖRDÜNCÜ #YIL 19/ 02/2016 ---



ANNE nedir? Aslında herkese göre, bir anlatım ve ifade şekli vardır ama benim okuduğum ve etkilendiğim anlatım şekli şu; ANNE rahminden başlar çocuğa olan ANALIK sevgisi, sonra çocuk doğar. Dünyada kaç kişi, elleri olan, fakat onu kullanamayan, ayakları olan, ama yürüyemeyen, isteklerini ağlamasıyla bildiren, konuşamayan, altına yapan, geceleri tatlı uykulardan uyandıran, birine bakmak ister ki? Kim bu kadar aciz biriyle usanmadan ilgilenmek ister ya da bunu kim yapabilir? Ne kadar zor iş dediğimiz tüm bu işleri karşılık beklemeden, severek yapan tek canlı ANNE lerdir. İşte beni bu zorlu şartlar altında başlayıp, yetiştirip, büyüten ANNEMSİZ geçen, bugün dördüncü yıl ve hissettiklerimi anlatamazsam da, yazmaya çalıştım…
Evet bugün tam dört sene oldu. ANNEMSİZ geçen, bir dört sene, Yine her zamanki gibi ağlıyorum. Gözlerimdeki yaşlara engel olamamak, ne kadar güçsüz biri olduğumu gösteriyor. Mezarının başında çaresiz bir şekilde duruyorum. Mezar taşına dokunuyorum. Toprağını avuçluyorum, toprak o kadar güzel kokuyor ki ANNEM. Toprağa bile kokun sinmiş ANNEM. Genelde ANNE diye ağlamaklı ve titrek bir sesle, bir şeyler anlatmak istiyorum sana, ama cümleler boğazıma takılıyor, sanki düğümleniyor, sadece gözyaşlarımla toprağını ıslatıyorum. ANNE Seni ellerimden aldılar, önce adına, kefen dedikleri şeye sardılar, ardından bir tabuda koydular, en son gözlerimin önünde, adına mezar dedikleri, karanlık bir toprağa gömdüler. ANNEM orada üşür yapmayın dedim, kimse dinlemedi beni, kimse anlamadı beni, neler hissettiğimi, neler çektiğimi bilmediler, sadece acıdılar… Bana geçecek, üzülme dediler ama ben geçmesini hiç istemiyorum, hiçbir zaman geçip gitmesin, kalbimden, aklımdan, yüreğimden, benim güzel ANNEM. Keşke çıkıp gelsen, yine beraber kahvaltı yapsak, hadi oğlum kalk işe geç kalacaksın desen, sen yine bana, bak çok soğuk su içiyorsun, boğazın şişer deyip kızsan, yine de kızacaksan da bana, yine sen kızsan diyorum ama ne olur gelsen…

Kendimi kötü ve paramparça hissediyorum. Şu dört yıl boyunca hiç iyi olmadım ve hep kendimi kötü ve parçalanmış hissediyorum ve bu his hep devam edecek. ANNEM yanımda olsa iyi olurdum. ANNE Sen bana hep, güçlü birisisin sen derdin ama artık gücüm kalmadı. ANNE dört sene önce, 19 şubat 2012 de, senle beraber tüm gücüm gitti. Öyle zamanlar oluyor ki ANNEM. Mesela bir forum doldurmam gerekiyor orada yazıyor, yazmasa da, birileri ister istemez soruyor. ANNE adı, ANNENİZİN mesleği. O soruların cevaplarını yazmam gerektiğinde, formdaki o yerlere, damlayan gözyaşlarım, o sorulara cevabım oluyor. Karşımdaki kişilere ANNEM vefat etti, cevabını vermek çok zor geliyor bana, sadece kafamı önüme eğip susmayı tercih ediyorum. Kimilerine göre, koskoca dört yıl, kimilerine göre daha dün gibi ama ben her gün, o günmüş gibi yaşıyorum. ANNEM seni çok seviyorum, sen rahat uyu, mekanın cennet olsun, benim güzel ANNEM…..


1 Ocak 2016 Cuma

OĞLUNDAN #ANNESİNE #MEKTUP ( #Bugün #Annemin #Doğum #günü)


Bugün yeni bir yılın başı ve bugün benim ANNEMİN doğum günüydü. Zaman geçse de yaşadığım acı ilk günkü gibi, ANNEMSİZ geçecek bir yıl daha geldi, bunu düşündüğümde bile inanın canım çok acıyor. Elimden geldiği kadar mezarının başına gidip ziyaret ediyorum, yaz, kış demeden, yağmur, çamur demeden, bunu hava atmak için söylemiyorum, sadece size soruyorum? Yazın sıcağında siz hiç üşüdünüz mü? Ben ANNEMSİZ geçen her gün, sizin hava çok sıcak yanıyorum dediğinizde bile, ben hep üşüyordum, şu an olduğu gibi ve ben hep, üşümeye devam edeceğim. Çünkü o sıcaklığı kimse dolduramaz. Çevremdekiler diyorlar ki, takdiri ilahi işte, zamanla geçer, hayat devam ediyor, aslında onlarda, bu söyledikleri sözlerin doğru olmadıklarını biliyorlar ama teselli için, ağız alışkanlığı ve söylenecek başka söz olmadığı için, söylediklerini düşünüyorum. ANNEMSİZ geçen her gün, yaşıyordum ama tabi buna, ANNEMSİZ geçen günlere yaşamak denirse. Her gün uymadan önce, ANNEMİN resmine bakıp, onun için dua edip yatıyorum, iki, üç saat uysam da, o süre bana çok uzun geliyor ve sabah kalkınca, ilk işim, tekrar resmine bakıp, günaydın ANNEM deyip, dua ediyorum. Gözlerimden her gün yatarken ve kalkarken yaş dökülse de, gün içinde yalan hayatı yaşamak, giden bir güne çeltik atmak için, maalesef yaşamaya devam ediyorum.

Canım ANNEM, sensiz bu dünya bana zindan oldu. Bir vakitler varlığınla, neşe, huzur, mutluluk, bulduğum şu dünyada, şimdi neşeden, mutluluktan, huzurdan uzak bir yer oldu bana. Mürüvvetimi göremeden, ecel seni benden aldı. Sana güzel günler gösteremedim, buda bana dert oldu. Sözlerim yürek parçalasa da, bu çökmüş halde olan oğluna, bir tekmede biz atak diyen insanlara karşı, yazdığım yazılar, yaptıklarım, onları mahvetmeme yarasa da, hiç mutlu değilim. Sen olmadıktan sonra zaferler şöhretler neye yarar. Şen şakrak gülerek konuşan, oğlun dilsiz kaldı ANNEM. Seni çok özledim ANNEM. Bugün senin doğum günün yine de söylemek istiyorum. ANNECİĞİM DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN. Allah mekanını cennet eylesin. Nur içinde yat ANNECİM. 

22 Aralık 2015 Salı

#HAYALDE #OLURDA #HAYATTA #OLMAZ


İnsanoğlu işte, hayallerinde mutlu olduğunu düşünüyor ama gerçek hayatta olmuyor ama insanın hayal dünyası o kadar geniş ki, gerçek hayata dönüş yaptığında işin rengi değişiyor, mesela loto oynadığında, büyük ikramiye kendine çıkarsa diye başlayıp hayaller kuruyor, çekilişe yakın yukarıya oynuyor işte. Allah’ım, dört kişiye çıksın, herkes nasiplensin, orada bile, pintilige oynuyor, dört kişi sayısını, beş, on diyemiyor, neyse çekiliş sonuçlarına bakarken, ilk sayı tutmadığını gördüğünde, bari bir ev parası deyip beklentiyi düşürüyor, en son sadece iki sayı tutturduğunu gördüğünde, bari üç bileydim de yatırdığım parayı kurtarsaydım diyor.


Tabi bu hayal dünyasını benim kadar kullanan yoktur, hem maddi, hem de manevi olarak ama sonuç sözdeki gibi ‘’ Hayalde olur da hayatta olmaz ‘’ tarzına uygun bitiyor. Bazen seninle ilgili hayaller kuruyorum, el eleyiz, saçlarını okşuyorum, o kadar çok şeyi yanımdaymışsın gibi, hayalimdeki sana anlatıyorum ki, bir nevi içimi döküyorum. İşte benimkisi de hayal sadece kendimi avutuyorum, hayatta olmaz işte. Gece uyurken hayal kuruyum diyorum ve hayal kurmam bittiğinde, bir bakıyorum, hayalimdeki kişiler gerçek hayatımda yoklar. Yine de uymadan önce, rüyama senin girmeni istemediğimi söylüyorum, bugüne kadar seninle ilgili hayallerimde hiçbir tane kötü düşündüğüm, en ufak bir tartışmaymış, kavgaymış, üzüldüğüm, hayalde olsa, beni üzdüğün bir hayalim olmadı, hep pozitif düşündüm ama gerçek hayatta canıma okudun. İnternette okuduğum bir söz duygularıma tercüman oldu diyebilirim. ‘’Konuşmuyor olabiliriz, birbirimizi görmüyor olabiliriz, dokunmuyor olabiliriz. Ama elimiz kalbimize dokunduğunda, bileceğiz ki ;o kalbin içinde, içimizden çıkartamayacağız bir gerçek var.’’ Tabi anlayana. Şu sözlerle bitiriyim ; Hayalde olur da, hayatta olmaz dediğiniz ne varsa benim olmadı ama sizin. Hayalde olur da, hayatta olmaz dediğiniz ne varsa, her şeyin olması dileğiyle…