29 Temmuz 2019 Pazartesi

ÖMRÜN YARISI


Yaş otuz beş yolun yarısı şiirini okuyanda vardır, duyanda. Benim yaşım otuz yedi oldu ama ben o yolun yarısını, ömrümü, otuz yaşında kaybettim...
Annem gittiğinde otuz yaşındaydım ve benim ömrümün yarısı o zaman Annemle birlikte toprağın altına girdi. Diğer yarısıda eğer otuzsa, yirmi üç senem kaldı tamamlamama. Belki hayat kalan süre sana çok deyip kısaltacak. Üzülürmüyüm, yok, neden üzülüyüm ki, diğer yarıma daha erken kavuşacağım...
Diğer yarısını yaşamaya çalıştığım ömrümün yedi yılı, sayısı gibi yedi bitirdi beni. İnsanın bir tarafının eksik olması, onunla bir şekilde yaşamak zorunda olması kadar zor ve acı bir şey yok...
Gönül isterdiki, yaş otuz beş şiirinin doğru olmağını, otuz yaşımda değil. Daha uzun zaman sonra demek isterdim. Yaş otuz beş yolun yarısı değil, mesala yetmiş, yüz demek isterdim. Sen yanlış yazmışsın demeyi otuzumda demek istemezdim...
Ben şiirin yanlış olduğunu erken yaşımda farkettim, umarım sizler daha uzun yıllar sonra, benim demek istediğim yaşlarda dersiniz....

20 Temmuz 2019 Cumartesi

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZIN HİKAYESİNİ BİRDE KURTTAN DİNLEYİN

Yıllardır anlatılan kırmızı başlıklı kız hikayesini birde kurdun ağzından dinleyin.
Sabah kalktım ve ormanda gezmeye çıktım, öğle oldu acıktım ama cepte bir kuruş yok, hava da çok sıcak, bir baktım elinde sepeti olan biri geliyor, hava sıcak üstünde pelerin var,kafasında kırmızı bir başlık, dedim kendi kendime bu havada bu ne ayak,sonra telefonu çaldı ve konuşmasına kulak misafiri oldum.
-Kırmızı başlıklı kız:Kanka Ananeme yemek yaptım götürüyorum.
Kankası: Sanamı kaldı, sen yaptıysan zaten, kadın fazla yaşamaz ( pis bir gülüş sesi)  işini çabuk bitir gel.
Sonra telefon kapandı. Dedim kendi kendime bu kız kadını öldürecek. Ananesini tanıyorum, çok iyi biri, hatta dedesi daha iyiydi ve beni çok severdi rahmetli hep yemek verirdi, kadında kocası öldükten sonra aklı gelip gidiyor yatakta devamlı yatan biri fazla ayağa kalkamaz, yediğim yemeklerin hatrına kadını kurtarıyım dedim ve ondan önce eve gittim ve ananeye durumu anlattım ve onu ordan götürecekken, kırmızı başlıklı kız beliri verdi, apar, topar ananeyi dolaba sakladım ve yerine ben geçtim...
Kırmızı başlıklı kız içeri girdi, anane, anane ben geldim, sana kendi ellerimle yemek hazırladım, bir havalı, bir havalı anlatamam, sanki dünyanın en iyi yemeğini yapmış gibi havalar, nimetle dalga geçilmez ama yemekte yemeğe benzese.
Kadın zehirlemesin diye, olmazsa mecburen ben yerim dedim.
Sonra yanıma geldi, Anane, anane senin gözlerin niye büyük.
Seni daha iyi görebilmek için dedim.
Ananene, anane senin kulakların niye bu kadar büyük.
Seni daha iyi duyabilmek için dedim.
Çocuk gibi soru sorup duruyor, içimden Allah bunun eşine sabır versin dedim, ne çok konuşuyor, yemeği bırakıp gitse dedim.
En son Anane, anane senin dişlerin neden bu kadar büyük demezmi.
Ulan dedim, seni bana sayıyla mı verdiler deyip kalktım yataktan. Hemen ananem nerde yedin değilmi onu diye iftira atmaya başladı. Kadın dolapta desem, yaptığı yemeği yedirip kadını öldürecek. Ben yine efendiliğimi bozmadım ve hanımefendi gidermisiniz burdan diye kibarca söyledim ama bastı yaygarayı..." İmdaaaat yardım edin kurt bana saldırıyor..."
Zaten ormandaki avcılar bahneye bakıyor, nerden geldiğini görmedim, zalım avcı evin içinde beliri verdi, dinleyip anlamadan bana ateş etmeye başladı, aklımda sepette, sepeti almaya çalıştım, o can havliyle ama avcı elimden alıp, kırmızı başlıklı kıza verdi. Sırf yaranmak için kırmızı başlıklı kıza beni harcamaya kalktı.
Anane dolaptan çıktı, dedim ben ananeye birşey yapmadım, isterseniz sorun anlatsın dedim ama kadının aklı yine gittiği için beni tanımadı, avcı silahı dayadı alnıma dedim öldüm ben, aklıma çocuklarım geldi, şansa silah tutukluk yaptı, bende camdan atlayıp ordan uzaklaştım, doğru eve gittim, çocuklar evde aç, yemek soruyorlar, onları gördüm ve sarıldım, onlara ben haram yemem, yedirmemde, sonraki günler duydum ki, kırmızı başlıklı kız, kendine göre sağda, solda bu hikayeyi farklı şekilde anlatmış, birde bu hikayeyi benden dinleyin, aklıma geldikçe o gün, gözümden yaşlar süzülüyor...

  •                   The end - Yani - Son

12 Mayıs 2019 Pazar

- ANNELER GÜNÜ -
Bugün 12 Mayıs Pazar, Annesi yanında olanlar için güzel bir gün ama Annesi yanında olmayanlar için özlemin bin kat daha arttığı günlerden biri ve hatırlanılan anılar akla geliyor, benim genelde her gün aklımda, kalbimde olduğu için Annem, bugün size Annemin yokluğunu hissettiğim durumlardan birini anlatacağım...
Bugün pazar Anneler Günü ama ben pazar deyince, gün değil, her pazara gittiğim gün aklıma gelen bir hikayem var o geliyor, hikayemde şöyle başlıyor ;
Annem bir akrabamızın yanında refakatçi olarak hastanede yanında kalıyor, Babam işte, bizde ablam, kardeşlerim evde tek kalıyoruz. Ben o zaman daha ortaokulda falanım, mahalleyede sebze, meyve satmaya traktörle satıcılar geliyor, Ben erkeğim ya, motoru durdurdum, domates alacağız, dedim abi 4 kilo domates verirmisin, motorcu dayı domatesleri poşete doldururken, bir ses geldi üst komşumuzdan;
- Motorcu bak çocukların Anneleri yok başlarında, çürüğü, çarığı doldurma düzgünlerinden doldur dedi.
- Motorcu tamam abla dedi ama ben 4 kilo istedim adam poşeti fazlasıyla doldurdu, ardından kasaya ayırdığı ezik olan domatesleride başka bir poşete doldurdu ve bunlarlada melemen falan yaparsınız çocuklar deyip poşetleri verdi...
Adam komşumuz Anneleri başlarında yok dediğinde, bizi öksüz, yetim sandığı için domatesleri bol, bol verdi...
Şimdi her pazara alışveriş yapmaya gittiğimde aklıma bu hikaye geliyor, çünkü her aldığım ürünün içinden mutlaka, çürük, çarık çıkıyor, diyemiyorum abi, benim Annem yok düzgünlerinden verin diyemiyorum, Annem olsaydı, önce o pazarı, dört dolanır, hem hesaplısını, hem sağlamını, seçmece olanını bulur ve en iyilerini seçer ve bize yedirirdi.
Anne sen yoksun ve ben her pazara gittiğimde,   pazarcılar mutlaka bir, iki ezik, büzük, çürük, çarık koyuyorlar, ben pazara gitmeyi beceremiyorum, sırf bu durumu yaşayacamı bilmeme rağmen gidiyorum, çünkü seninle pazara gittiğimiz günleri hatırlıyorum, ürünleri alıp eve geldiğimde, bozuk ürünleri gördüğümde, bu hikaye aklıma geliyor, keşke yanımda olsaydın da, bu çürük, çarık sadece, komşumuzun Motorcu dayıya söylediği söz olarak kalsaydı, ben gerçeklerini görmeseydim.
Anneciğim seninle o kadar çok anılar, hikayeler, güzel günlerimiz var ki, her olayda, her sözde mutlaka birini hatırlıyorum, bugün Anneler Günü, Anneler günün kutlu olsun. Benim canım güzel Annem....

15 Mart 2019 Cuma

ZEHİR BİLE PARAYLA MUTLULUK BEDAVA OLUR MU?

Zehir bile parayla, mutluluk bedava olurmu? Aslında bir duvar yazısı veyada araba arkası yazısı olarak görmüşsünüzdür bu sözü ama bence doğru söylenmiş bir söz.
Herhangi bir zehir almaya kalktığınızda, fare zehrinden tutunda, kendizi zehirlediğiniz sigara, aklınıza gelecek her zehir parasıyla...
Diyeceksiniz ki!  Bir kişi geldi yanınıza, ağzından sizi üzecek sözler çıktı ve o kişi gidince diyorsunuz ki, aha geldi ağzındaki, dilindeki zehri kustu gitti, budamı paralı, evet size saçma gelecek belki ama o sözde paralı, söyleyen kişi için parasız olabilir mi ? sanmıyorum, onada kesin bir maliyeti vardır ama sözü duyan kişi, o zehrin etkisinden kurtulmak için veya panzehiri için para harcayacak, her zehir parayla, yapmak için bile harcanıyor....
Mutluluk bedava olurmu?  Bence olmaz, Hiç bir mutluluk bedava değildir. Yine diyeceksiniz ki!  Ben sevgilimle beraberim mutluyum, eşim yanımda mutluyum, çocuklarımla, ailemle birlikte mutluyum diyorsunuz, hemde bedava diye aklınızdan geçebilir ama cebinizde paranız yoksa mutlu olamazsınız, Sağlığım yerinde mutluyum mu diyorsunuz, oda paralı, sağlıklı olmanız için, yeme, içme, giyinme, hepsi para, demek ki, buda paralı, huzurum yerinde mutluyum, paranız yoksa huzurunuzda yoktur zaten,  peki mutluluk nasıl bedava olacak, zengin olursam ,mutlu olurum mu diyorsun, zenginlikte parayla. Ölürsem bedavadan mutlu olurum diyorsanız da, ölmek bile parayla, hadi o kısmı es geçelim, diyorsan ki, arkadaş ben sevabıma güveniyorum :)))))  diyecek bir şey bulamıyorum....

  • Arkadaş " Zehir bile parayla, mutluluk bedava olur mu? " sözüne katılıyorum ve yazınca mutlu oluyorum, yazarken bedavadan gülüyüm diyorum ama bu yazıyı yazıp, paylaşmak bile parayla....

19 Şubat 2019 Salı

#ANNEMSİZ GEÇEN 7 YIL (19.02.2012)

ANNEMSİZ geçen bir yıl ve yine ANNE özlemi çekeceğim yılların sayısı hep artırıyor. Bugün 19 şubat ve 2012 yılından, 2019 yılına geldik ama kimilerine göre aradaki süre uzun olabilir, bana göre dün gibi geliyor, ben her şubat ayında gözlerim dolu, dolu, kalbimdeki boşluğu ve içimdeki acıyı daha çok hissediyorum.
Resimlere bakıyorum, aslında bakmama gerek yok, çünkü hepsi aklımda ve gözümü kapadığımda görüyorum, dönüyorum o günlere.
İlk ayrıldığımız gün hastane odasından tutunda, defnedilği gün hepsi, yıllar geçsede, evden ANNEMİN yanına giderken yollar değişti, mahallelerin şekli değişti, ANNEMİN toprağının üstündeki çiçeklerden tutunda, çevresi bile değişti, kimi zaman üstünü kar kapattı, kimi zamanda üstündeki çiçeklerin, şekli, adı değişti, benim bile şeklim değişti ama değişmeyen tek şey, benim ANNEMİ özlüyor olmam, yokluğunu ilk günkü gibi hissediyor, çektiğim acıyı tarif edemesemde size, ilk günkü gibi acı çekiyorum.
ANNEMİN yanına her gittiğimde, kışın o soğuklarda yanında üşümüyorum, hatırlıyorumda ANNEMLE çay içtiğimiz günleri, nerden bile bilirdim son çayımızı içtiğimizi, bana diyorlar ANNE, doktorlardan tutta, çevremdeki insanlar neden bu kadar çay tüketiyorsun diye, seninle içtiğim çayın tadını alamıyorum, o tat olmaz biliyorum ama seninle içtiğimiz son çayın tadını almak için gözlerim kapatıp öyle yudum alıyorum. ANNEMDEN kalan ne varsa saklıyorum, kiminde ismi yazıyor diye, kiminde ANNEMİN kokusu sinmiştir diye.
Bugün tam 7 yıl oldu, aslında bugünün bir anlamıda var, bugünden sonra ölsem bile umurumda değil artık, çünkü ANNEMİN yanına defnedilebilmem için 7 yıl geçmesi lazımmış, hiç değilse artık biliyorum öldüğümde ANNEMDEN uzaklaşmıyacağımı...
ANNE ben seni çok özledim, MEKANIN CENNET OLSUN...