21 Aralık 2017 Perşembe

#UYUYANGÜZEL


Herkesin bildiği uyuyan güzel masalını birde benden dinleyin derim. Çünkü günümüzde tevekkülü yetip bu masalı bilen kişilerin uygulamaya çalıştıkları yöntem haline gelmeye başladı, masalımızın kahramanı, Binnoş isimli evlenmek isteyen bir kızın yaşadığı olaydan esinlenerek yazılmıştır.
Yetmişli yılların başlarında doğan Binnoş büyüdükçe güzelliği dillere destan hale gelmiş ama kariyer hedefleyen Binnoş kendini hep mesleğine verip gelen taliplere hep yok çekmiş ama otuz beşinden sonra bu teklifler yavaş, yavaş kesilmeye başlamış, kariyerinde üst seviyeye gelen Binnoş evlenip erkek çocuk sahibi olmak istiyormuş ama artık bu düşünceye sahip olduğunda yaşı kırkı geçmişti, ne yapsam diye düşünürken, uyuyan güzel masalı aklına gelmiş ve zaten bende uymayı seviyorum, yıllardır en iyi yaptığım şey uymak, zorlanmamda deyip, 2017 yılbaşı kutlaması yapıldığı gün, gece onbir' de odasına giriyor ve odayı tozlu bir hale getirip yatağına yatıyor, yatmadan önce ona ilgi duyan mutluya haber gönderiyor arkadaşıyla, Binnoş yıllardır uyuyor kimse uyandıramıyor yanına gitsende birde sen denesen, belki senin geldiğini hissedip uyanır deyip mutluyu, Binnoşa gönderiyor.
2018 ' in ilk gecesi saat onikinden sonra binnoşun odasına giren mutlu bir bakıyor gerçekten Binnoş uyuyor, sesleniyor, eliyle dürtüyor, ses yok, ne yapsa, ne etse uyandıramıyor, binnoşun istediği uyandırılma biçimi öyle değildi, odada ne yapacağını düşünen mutlu, uyuyan güzel masalındaki prens gibi öpsem mi acaba uyanırmı diye sesli, sesli düşünürken Binnoş heyecanlanmıştı tam öpecekken mutlunun cebine mesaj sesi geliyor, telefonu eline alan mutlu mesaj okurken, sosyal medyaya göz atmış, birde ne görsün, Binnoş 16 dakika önce çevrim içiymiş, bizimi yiyo lan deyip sinirlenmiş hemen uyuyan güzel binnoşu uyandırıp bunun hesabını sormaya başlamış.
Hani sen yıllardır uyuyordun benimi kandırıyorsun demiş. Binnoş yok canım ne kandırması, vallaha bak yıllardır uyuyorum istersen açıklayabilirim demiş, Benim yattığımda yıl ikibin onyediydi şimdi uyandığımda yıl 2018 yani bir yıldır uyuyorum bunda yalan yok demiş.
-Bu masal iki sonla bitiyor -
1) Bu duruma sinirlenen mutlu odadan çıkıp gitmiş ve Binnoş artık sosyal medya kullanmamak için yemin edip uyumaya devam etmiş.
2) Mutluya binnoşun anlattığı durum mantıklı geliyor ve binnoşla, mutlu bir ömür boyu mutlu yaşamışlar.
*Gönlünüz hangi sonla bitmesini istiyorsa onu seçin.
-THE END YANİ SON -

20 Aralık 2017 Çarşamba

#13 #ADIM

                                 #13ADIM 
Sevdiği kişilere ulaşmak için kimi zaman insanlar, yıllar bekliyor, kimileri aylar, günler, saatler geçmesini bekliyor ama benim gibi adım sayan yoktur varsada nadirdir. Topu, topu 13 adım atmam gerekiyor. 
Gel gör ki sayı olarak az görülsede o 13 adım, kolay, kolay atılamıyor. Her bir adım için değişik bahaneler bulup o sayıyı tamamlamak zorunda kalıyorum. Gözle bakıldığında aradaki mesafe kısa gözüksede öyle bir hal alıyor ki, ona bakarken, o kadar yakın değil, sanki bir  tepenin başında durup, uzaktan şehri, izleyip, o şehrin ışıkları küçük, küçük gözükür ya, insanın gözüne aynı öyle görüyorum, o kadar uzak geliyor bazen. Adımları atıp yanına gidebilsemde, attığım adımların saniyesi kadar dahi kalamıyorum yanında, sadece susup bakıyorum. 
Belkide uğursuzluk kabul edilen, 13 sayısının uğursuz olduğu doğrudur. Aradaki mesafe 13 adım olduğu için kavuşamamız normaldir. Diyeceksiniz ki, bunlar hurafe, öyleyse adımları arttır veya azalt niye uğraşıyorsun diyebilirsiniz, bende biliyorum tabiki 13 sayısının uğursuz olmadığına ama işte bir bahane lazım banada, aradaki adım sayısı düşsede hiç bir şey olmayacak zaten olmuyorda,  o yüzden sadece benim sevdiğim kişiye ulaşmam için 13 adım atmam gerekiyor onu bilip adımlarımı sayıyorum. O 13 adım atamadığımdaki durumum hiç iyi değil ama bir bahane bulup 13 adımı attığım zaman ki, yüzümdeki tebessümü anlatamam size...  

18 Aralık 2017 Pazartesi

İNSAN KALBİYLE KONUŞURMU?

- İNSAN KALBİYLE KONUŞURMU? -
Kiminize göre saçma gelebilir ama ben kalbimle konuşuyorum, aslında kalbimden şikayetçiyim, çünkü nerde olmayacak kişi var kendini ona kaptırıyor. Israrlarıma rağmen, dil dökmeme rağmen vazgeçiremiyorum. Kimi zaman diyorum ki, bak sen buna kendini kaptırdın ama bunun bana göre yaşı küçük, durumu uygun değil, yaşca büyük olmaz, huyu kötü, iyice canını yakar deyip, her sevdiğine bu yaşıma kadar hep birşeyler söyledim ama biraz üstüne gidince kendini kasıp tüm vücudun canına okuyor.
Ha şunuda çok rahatlıkla söyleyebilirim, hani bir söz var hepinizin bildiği ve duyduğu " Yiğidi öv, hakkını yeme " diye. Kalbim diye söylemiyorum, yeter ki biri için birşeyler hissetsin, her ne olursa olsun, ne durum olursa olsun, ondan vazgeçmiyor kolay, kolay. Olmayacağını bilsede bir ümit belki olur diye sonuna kadar bekliyor. "Sevdim mi adam gibi seviyor" sözünü hak ediyor. 
Diyorum ki, biraz ayran gönüllü ol, git başka kalplere kon, o olmasa, öbürüne geç ama hangimiz şansızız bilmiyorum, olmayacak insanları gidip buluyor. Bazen öyle bir hal oluyor ki, son rahteye geliyor ve beyin ve dil yardımıyla düşünceler söz olarak yansıyor ister istemez,  bak "sütten ağzın yandı, bari yoğurdu üfleyerek ye" bundan sonrakilerde acı çekme desekte, yanlış kişiyi sevmeyi, yinede ne yapıp, ne edip beceriyor. 
Artık kalbimle uğraşmaktan, diğer bölgelerimle ilgilenemez oldum, adam akıllı bir hastaneye dahi gidemiyorum, gitsem rapor alıp bahane edeceğim, evde durup     " Gözden uzak olan gönüldende ırak olur" deyip uzanıp dinlenmek istiyorum ama ne mümkün bluetooth misali yakın olmak için konduğu kalbe buna izin vermiyor. Aslında gittiğimizdede yanına yaptığı bir bokta yok, yapmaya çalıştığı tek şey onuda tek başına beceremiyor, kalp, gözü ikna ediyor, sadece konduğu kişinin gözlerinin içine bakarak, kalbe hislerini belli etmeye çalışıyor. Dilde, bende bu duruma sessiz kalıyoruz, çünkü konuşsamda, anlatmaya çalışsamda, sevdiğimi söylesemde, olmayacak biliyorum, o yüzden de susuyoruz. 
İnsan kalbiyle konuşurmu demeyin, yoktan, anlamayan bir kalbi varsa insanın, konuşmaktan başka çare kalmıyor. Biz bir takımız ama isim vermeden söylüyorum bazıları ayrı takılıyor... 

15 Kasım 2017 Çarşamba

-AŞK ACISININ TEDAVİSİNİ BİLEN VARMI? -

Bir yazı okumuştum, paragrafın birinde şöyle bir söz yazıyordu. 
"Hiç bir hastane, aşk acısına rapor vermiyor, Sevgilisinden ayrılmış biri bir süre çalışamaz izni alabilmeli" 
Bu söze istinaden bende diyorum ki, bununla ilgili okullar açılmalı,bununla ilgili ilaçlar üretilmeli, bu iş için okullarda bölümler açılamıyorsa, tecrübeli insanlar aranmalı,bu işin çemberinden geçmiş kişiler tedavi etmeli, üretilen ilaçlar alındığında, belki bir saat, belkide gün boyu etkisi olmalı,tabikide böyle bir şey yapılsada bu ilaçlı tedavi yalnızca yeni başlayanlar için kullanılabilir, benim gibiler için bu tür ilaçlar leblebi gibi gelir ancak. 
Çünkü ilacı alsam, ruh gibi dolaşacam,zaten onsuz ruh gibiyim bir farkı olmayacak. Bunun için en iyisi uyutalım, unutur deyip uyutulduğum zaman ise mutlaka rüyalarımda olacağından,bununda bir etkisi olacağını düşünmüyorum.
Kesin sonuç fişimi çekip komple bu dünyadan gönderilmem gibi gelsede, benim gibi sevenler, öbür taraf nasıl bilmiyorum ama bence buda kesin sonuç değil, kesin ben onu ordada beklerim.
Öbür tarafa gittiğimi düşünürsek, benim gibi sevenler,orda bile şu şekilde davranır, sırat köprüsünden geçerken bile o kalabalığın içinde gözlerin onu arar,çünkü biliyorsundur ki, onun günahı çok, bir ihtimal bulurum umuduyla bakarsın, yanına girip, ya onunla yanmayı,yada yanında gizlice alıp onu kurtarmaya çalışırsın, orda bile onu düşünürsün, orda bile acı çekmesini istemezsin.
Bunun için yapılacak olan şey, ne hastane raporu, ne istirahat, nede ilaçlar veya doktorlar yada öbür taraf bir ümit deyip hayal kurmak, yapılacak olan tek şey, şansınız varsa, aşkının karşılığını görmek ve karşılıklı sevgi, bunun karşılığını görmüyorsan zaten hiç bir şeyin anlamı yok, sadece zamanını alacak bir takım süreçler yaşarsın.
Karşılıksız aşk acısının tedavisini bilen var mı?  O kadar yazdım ama yine bir sonuç bulamadım... 

9 Nisan 2017 Pazar

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZIN HİKAYESİ BÖLÜM 3 ‘’ DOĞUM GÜNÜ ‘’


Kırmızı başlıklı kız doğum günü yaklaşırken heyecandan duramıyor sürekli internetten o gün ne giysem diye karar vermeye çalışıyorken, derken sitenin birinden, dolabında yüzlerce kıyafeti olmasına rağmen internetten elbise siparişi veriyor. Doğum gününün olduğu gün verdiği sipariş geliyor, heyecanla kutuyu açıyor ve içinden aldığı elbiseyi çıkartıp Annesine sesleniyor.
-Anneee gelde yeni aldığım elbiseye bak….
Annesi odaya geliyor bakıyım ne aldın diyor. Parlak bir kırmızı şapkalı pelerin ve içine mavi bir elbiseyi giyip Annesine gösteriyor, Annesi kızgın bir sesle.
-Kör olmaya sıca, ala, ala bunumu aldın, bende farklı bir şey aldın deyip işimi bırakıp geldim, verdiğin paraya yazık, sende ekmeğe sürülecek akıl yok deyip kırmızı başlıklı kıza kızar. Al şimdi şu sepeti, sakın ağzını açma, doğru Ananene bu sepetteki yemekleri götürüyorsun deyip, kırmızı başlıklı kızı gönderir evden…
Kırmızı başlıklı kız Annesinin sepeti açma demesinden şüphelenir ve kendi kendine düşünür, kesin bu sepette pasta var, bana orda sürpriz doğum günü partisi yapacaklar diye düşünmeye başlar ve hızlıca Ananesinin evine gider. Kapıyı açar Ananesi salonda kurtla televizyonda evlilik programı izleyip yorum yapıyorlar.
-Anane, anane ben geldim der ama onlardan bir tepki görmeyince dayanamaz ve yüksek bir sesle bugün benim doğum günüm der. Ananesiyle, kurdun suratı değişir, çünkü ikisi de kırmız başlıklı kızın doğum günü olduğunu unutmuşlar ve ikisi de bir hediye almamıştı, Kırmızı başlıklı kızın hediye görmeyince yapacağı şeylerden korkuyorlardı, Kurtla, Anane başladılar konuşmaya. Kurt ben işsiz, güçsüz biriyim, bende para, falan yok, ne olur bana yardım et yoksa bu kırmızı başlıklı kız benim canıma okur.  Ananede vallaha kurt ben senden daha kötüyüm, üç aylığımı geçen ay aldım, öbürüne daha iki ay var, ben tamamen unuttum en iyisi oyalıyalım, ufak bir eğlence yapalım, belki unutur hediye istemeyide evine gider geri der. Kurt hemen evi süsler ve açarlar oyun havasını, Anane, kurt ve kırmızı başlıklı kız oynamaya başlarlar, Vay, vay, vay, vay, tey, tey, kırmızı başlıklı kız çok eğleniyordu ama derken beşinci saatin sonunda cd’ deki müzik bitince, kırmızı başlıklı kız hediyelerini istedi, kurt ben evde unuttum gidip alıyım dedi ama kırmızı başlıklı kız yemedi, Ananesine baktı, hediyem nerede dedi, Ananesi aaa geç oldu benim uykum geldi deyip esnemeye başladı, onunda hediye almadığını anladı ama bu kırmızı başlıklı kız, hediye almadan gitmesi olmazdı, aklına Ananesi esnerken ağzındaki altın dişleri gördüğünü hatırladı ve ananesinin altın dişlerini aldı, tabi kide doğum günü hediyesi olarak, Kurdunda kürkünü alıp, ben gidiyorum bu size bir ders olsun deyip, kapıyı çarpıp çıktı.
Kurt tüysüz bir şekilde ananeye baktı, anane dişleri gittiği için, buruşuk ağzıyla kurda dedi ki, ben bundan sonra her üç aylığımda, köşeye bir şeyler bırakacağım, kefen parası misali doğum günü hediyesi almak için, senin bu tüyler seneye ancak çıkar, ya seneye de tüysüz kalırsın yada bir şekilde bir şeyler yapıp para kazanmalısın deyip, kurt ile selfi çekip instgrama kor ve şu yorumu yazar.
 Ananesine acımayan size hiç acımaz, siz, siz olun kırmızı başlıklı kızın hediyesini almayı unutmayın der…

29 Mart 2017 Çarşamba

SAHTE ÖPÜCÜK



Hayatta sahte dostluklar, sahte arkadaşlıklar, sahte insanlar veya aklınıza gelmeyecek birçok sahtelikler gördüm. Yaşınız inanın önemli değil, bazılarınız güngörmüş veya çok çekmiş insanlar olabilir, ya da çok bildiğini savunan insanlar vardır çevrenizde ve bir şey olduğunda şu cümleyi kullanırlar ‘’ yapılmadık bir kulağımın arkası ‘’ kaldı derler ama hayat onlara bile bir şeyler yaşatıyor ben daha neler öğreneceğim dedirtiyor.
Yaşantınıza yeni insanlar girdiğinde, siz sanıyorsunuz ki, her şey daha da güzel olacak ama oluyor. Bir söz var ya, yine eskilerin klasik sözü ‘’ Kırk kere sırtında taşı bir kere indir, senden kötüsü olmaz ‘’ diye inanın doğru bir söz. Size iyi ki varsın diyenler, iyi ki geldin diyenler, iyi ki seni tanımışım diyenler, hatta ve hatta işi büyütüp Allah razı olsun diyenler. En ufak bir şeyde, bir çay ikram etmediğinizden tutun, sizi kullanamadıklarında, iyi ki varsınlar, Allah razı olsunlar gidiyor, utanmasalar Bela okuyacak hale dönüşüyorlar ama kendilerinden şu sözü duyup güvenmemde benim hatam ‘’ İnsanoğlu çiğ süt emmiş, bugün sana iyi davrananlar, yarın satabilir, bu ben dahi olabilirim ‘’ sözünü duyup, iyi niyetli olmakta, tabii ki de benim hatam.

Gelelim şimdi ‘’ SAHTE ÖPÜCÜK ‘’ olayına, yazdığım bu iyi ki varsın olaylarında yaşanan ilginç bulduğum gözlemime veya genelde gördüğüm, yaşadığım olaylardan izlenildiğim kadarıyla, bu tür insanlar genelde bu SAHTE ÖPÜCÜK olayına başvuruyorlar. Size işlerini hallettirdiklerinde, istediklerini yaptığınızda veya bir şey yaptırmak istediklerinde, uzaktan size öpücük gönderiyorlar, canım, cicim hesabı, bu öpücükler, siz onların istedikleri yaptığınız sürece, telefonlardaki emoji gibi devam ediyor, sürekli görsel olarak görüyorsunuz ama aradaki mesafe birkaç metre uzakta oluyor. O öpücükler size gerçek anlamda gelip yanağınıza dahi konmuyor, daha önce dediğim gibi iyi ki varsınlar gittiğinde, ya alışkanlıktan dolayı SAHTE ÖPÜCÜK olayına alıştıkları için herhalde bir şey isterken veya yaptırmaya çalışırken olmayacağını bildiklerinde bir şey isterken tek elle ağız öksürürken ki, modele getirilip o şekilde isteniyor. İnsanoğlu gün geçmesin ki, yeni bir şey bulup beni şaşırtmasın, bu SAHTE ÖPÜCÜK dersimizi de aldığımıza göre bakalım hayat bundan sonra bana daha ne öğretecek sıradaki dersimi bekliyorum…

27 Mart 2017 Pazartesi

BAZEN BİR BAKIŞ ANLATIR HERŞEYİ



İnsanoğlunun hayatında, kendini ifade etme hareketleri veya kendi anlatmaya yarayan, becerebildiği bir takım özellikleri vardır, kimi çok rahat konuşur, kimi yazarak anlatır meramını, kimi de, daha doğrusu benim gibi konuşma sıkıntısı yaşayanlar, bakışlarla anlatmaya çalışır, meramını veya anlatmak istediklerini.
Hatta bu bakış olayının, anlama eğitiminin insanoğlunun hayatında, küçüklükten başladığını söyleyebilirim. Bir misafirliğe gidersiniz, yememeniz veya almamanız gereken bir şey vardır, ya Anneniz, ya da Babanız, sizin yüzüne bakarak, bakışlarıyla, yememeniz veya almamanız gerektiğini söylemeye çalışırlar. Sonra siz büyürsünüz bu bakış olayı yaşantınızda bir şekilde kullanırsınız, birine kızarsınız, öfkelenirsiniz, o an kaşlarınızın yardımıyla sinirli, sinirli bakarsınız veya yine yan, yan bakarsınız, o bakış tarzında bile bir şeyler ima etmeye çalışırsınız. Sevincinizi, üzüntünüzü tek bir bakışla anlatabilirsiniz. Tabi hayatta bakışlarla anlatmaya çalışılan birçok konu var, benim gibi konuşmayı beceremeyenler içinde, mesela ben, karşımdaki insana, bir şeyler anlatmak istediğimde genelde, bakışlarımı kullanırım, onun beni yanlış anladığı bir meselede, içimden, sen beni yanlış anladın, aslında olayın özü şu demeyi çok istiyorum ama diyemiyorum, sadece bakıyorum, yada onu sevdiğimi söylemek isteyip, söyleyemediğim dede,  gözünün içine bakarak onu çok sevdiğimi ifade etmeye çalışırım. Onu kırdığım zaman, üzgün olduğumu belirtmek isterken, pişmanlık duyduğumda, aslında konuşmayla, beceremediğim şeyleri, bakışlarla anlatmayı tercih edenlerdenim. Çünkü belki sözlerim yanlış anlaşılır, hem kırmaktan, hem de kırılmaktan korktuğumdandır bu yolu seçmem. Yıllardır meramımı bakışlarla anlatma yolunu seçmem, bana bakılan bakışlarla, bana neyi demek istenildiğini az, çok anlıyorum. Sadece cevabım yine bakışlarla oluyor, eğer karşımdaki, ilk adımı atarsa konuşmak için ancak o zaman konuşanlardanım. Aslında biliyor musunuz, bazen o kadar çok uzun, uzun konuşuyoruz ki, meramımızı anlatmaya çalışırken, bunun yerine diyorum ki ben;
 ‘’ Bazen bir bakış anlatır her şeyi, ne ellere gerek kalır, ne dillere ‘’ tabii ki de anlayana…


19 Şubat 2017 Pazar

- ANNEMSİZ GEÇEN BEŞİNCİ YIL -



Bugün 19 Şubat ve ANNEMSİZ geçen beşinci yıl. Her ANNE diye seslendiğimde veya gözlerim ANNEMİ aradığında, cevap alamadan, göremeden,  geçirdiğim beşinci yıl. Çok erken ve zamansız kaybettim ANNEMİ, daha 50 yaşında, kanser denilen bir hastalık aldı onu benden. ANNESİZ olmak tarif edilemeyecek ve anlatılması imkansız, bir o kadarda acı, kelimelerle ifade bile yetersiz kalıyor. ANNEMDEN sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı, hiçbir şeyden tat alamıyorum. Yaşantım bir anda değişti, belki çok pembe bir yaşantım yoktu ama yine de kendi çapımda mutlu olmayı, mutlu etmeyi, yaşamayı seven, yaşatmayı seven, ufak şeylerdende olsa, onları mutluluğa çevirmeye çalışan biriydim ama bir anda yaşantım kap kara oldu, ne kadar mutlu gibi gözüksem de, ne kadar arada kahkalarımda olsa, içimdeki ANNE özleminden dolayı, her mutlu gözüktüğüm de, aslında yüreğimde bir hüzün dışarıya yansıtamadığım, kalbimde bir acı saklı.
Bana sorsalar ‘’ANNE ‘’ nedir anlat diye, küçük ve uzatmadan yaşadığım bir olayla anlatacağım,
ANNEMİN hastalığının ilerlediği dönemde, hem hastanedeki, hem de evdeki  geçirdiğimiz günlerde, ağrı bantlarıyla durduğu günler, morfinle ağrısını dindirmeye çalıştığımız günlerde, hatta ve hatta son  günlerinde bile, yanına geldiğimde, benim nasıl olduğumu sorup merak etmesi, yanına gelenlerin, CEVRİYE teyze diye başlayıp benimle ilgili soru sorduklarında, dayanılmaz acılar çekerken bile, inşallah deyip veya kafa sallayarak da olsa cevap vermesi,  O halde bile beni düşünmesi, bana şunu gösterdi. Kendi durumu ne olursa olsun, hatta son nefesini verirken bile,  sizi karşılıksız düşünen tek kişi ANNENİZDİR.
Diyorlar ki; İşte bugün ANNEMSİZ geçen beş yıl oldu dediğimde, ne çabuk geçmiş zaman diyorlar, bana sorsanız, ben daha 2012 deyim, bence hiç vakit geçmedi, acısı halen ilk günkü gibi. Ben halen ANNEMİN en son yattığı yatakta yatıyorum, odalara, mutfağa girdiğimde gözüm halen ANNEMİ arıyor.
Her insanının doğup, büyüyüp, öleceğini bilmeme rağmen, ANNEMİ kaybedeceğim aklımdan geçmezdi, doktor bize ANNEMİN üç gün ömrü kaldığını söylediğindeki acıyı tarif edemem size. O günden sonra sürekli kafamın içinde delice sorular, ANNEM ölünce ben ne yaparım deyip, kendi, kendime sürekli sorular sorup durdum, ilk ölüm haberini aldığımda ne yaparım, inanın hep korktum tek dilediğim şey, korkulanın olmamasıydı. Üç gün sonra ANNEM vefat etmeyip, doktorun üç gün teşhisinden sonra, kırk beş gün yaşadı, ANNEM yanımda vefat etti ve ben ANNEMİ kurtaramadım, bu sefer kafamın içine bir soru daha eklendi, ben ANNEMİ nasıl defnederim diye. Cenazesinde hava o kadar soğuktu ki. Defnederken, elim, kolum bağlı bir şekilde, o an ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemeden, ağıtların arasında, ne olur yapmayın, ANNEM ölmedi kalkacak diyorum. Kendimi bir türlü dinletemedim. O an sadece elimden gelen ve aklımdan geçen tek şey, üstümdeki paltoyu çıkarıp vermek oldu, o an söylediğim tek söz ise ANNEM orda üşür dedim. Yine de yapmaktan korktuğum ne varsa, duymaktan korktuğum ne varsa, her şeyi yaptım ve yaşadım.

Size bir şey itiraf ediyim, yaşım 35 ama belki de size çocukça gelecek, ANNESİ yanında olanları veya bir sohbet esnasında, işte akşam ANNEM şunu yaptı, ANNEM şunu söyledi, ANNEME şunu aldım daha buna benzer birçok şeyi duyup, gördüğümde sizi çok kıskanıyorum. Siz, siz olun ANNENİZİN değerini bilin, ne kadar kızsa da, terlikte fırlatsa, eğer bir şeyleri anlamak istiyorsanız gelin bana bakın veya yazdıklarımdan, nasıl tarif edilemeyecek bir acı olduğunu anlayıp, bir kez daha düşünüp ona göre cevap verin derim. Ben ANNEMİN sesini özledim, her gün resimlerine bakıyorum ama resimleri benle konuşmuyor. Bugün ANNEMSİZ geçen beşinci yıl, bugün hem ‘’ANNEM’’  için, hem de, yetim kalmış tüm çocukların ANNELERİ için dua ederseniz sevinirim…

6 Ocak 2017 Cuma

‘’O DA SEVECEKTİ İŞİ ÇIKTI DEMEK Kİ YOKSA KESİN SEVERDİ ‘’



Gece, gece otururken bir an gözüm daldı ve eskilere doğru gidiverdim. Ben de geçmişe baktığımda güzel şeyler hatırlamak isterdim ama olmuyor yine kötü şeyler, iyi şeylerin, önüne geçiyor, hayallerde bile, şunu söyleyebilirim çoğu insan sadece zaman kaybıymış, yaşımız ilerledi ancak anladık.
Bazı sohbet ve konuşmalarımız aklıma geldiğinde sanki dün konuşmuşuz gibi harfi, harfine aklıma geliyor nasıl kazıdıysan artık yada senin bana devamlı söylediğin bir söz vardı, sen zekisin, zekanı başka şeylerde kullan diye belki de ondandır bilmiyorum ama şunu biliyorum, sen kesin unuttun beni, aslında çok acele ettin, unutmak için, ölünce zaten unutulacaktım ama sen acele ettin.
İlk başlarda, araya soğukluk girdiğinde, yada fitne tohumları atıldığında deyim, kimseden habersiz konuşma imkanımız vardı, sosyal medyadan ama ne kadar kuyruğu dik tuttuysak ikimizde olmadı, yazmadık birbirimize, İnanın sürekli bakıyorum internete, oda online bende, oda yazmıyor bende, oda mal bende. Tabi işin gırgırı bunlar aslında, biliyor musun? Ben hala her şeyi sana anlatacakmış gibi biriktiriyorum.
Bazen diyorum, ben onu sevdim ama onun düşüncesi neydi acaba derken, aslında sebebini biliyorum ama yine de, seni iyi hatırlamak için, sana toz kondurmamak için aklıma şu cümle geliyor ‘’ O da sevecekti, işi çıktı demek ki, Yoksa kesin severdi ‘’ diyorum. 
Tabi bazı boş konuşan insanlar olacak bu yazıyı okuyup, kendi, kendine yorum yapacak veya telefonla da olsa, birbirleriyle yorum yapacak, size sadece cevabım kısa ve öz olacak, bu cevaplar insanlık tarihinin en büyük buluşu ‘’ Sanane ‘’ veya  ‘’ Sizene ‘’diye bi kelime var, söylüyorsun ve açıklama yapmak zorunda kalmıyorsun. Ben yine onu ‘’ O da sevecekti, işi çıktı demek ki, Yoksa kesin severdi’’ diye hatırlayacağım…..